Kayıtlar

Mart, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İki Teker

Resim
Keyif sürüşünün gerçek adı; iki teker... İki tekerle ilk tanışmam sekiz yaşında bisiklet ile oldu. Buna en büyük etken şüphesiz kasaba yaşamına geçmemizdi. Bu sayede araç kavramı hayatımızdan çıkmıştı. Hatırlıyorum şu anki şehir hayatına garip gelecek bir durum; yaya olarak kendi mahallem ve etraf mahalleleri dolaşma sürem yarım saati geçmiyordu. Her sabah evin küçüğü olmam nedeniyle fırına ekmek almak için beni gönderirlerdi. Ekmek almak benim görevim olmuştu, bana öğretilen buydu çünkü( küçüğüm ya) Sırf bu yüzden bisiklet kullanmayı öğrendim. Sabahları ekmek almaya gitmek tabiri caiz ile ölüm geliyordu. Sonrasında bir erkek kardeş sahibi oldum ve fırından ekmek alma sorumluluğunu kendisine devretim(ettik). Gelenek bu sevgili kardeşim; iyiki doğdun tekrardan... Büyüyüp şehir hayatına geçtikten sonra da bu tutku devam etti. İstanbul’da bisiklet kullanmak pek mümkün değil, çünkü şartlar uygun değil buna. Bu keyfi adalarda yaşamak mümkün.(tavsiye ederim çok keyifli) Asıl benim için iki t

Liderlik Sınırları; Atatürk

Resim
Atatürk Liderliğinin Sosyopsikolojik Analizi http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=586

Kaygılar belirsizlik üzerine olmasın...

Resim
Yaşanan günler uzun süredir hiçbir şey getirmiyor ve heyecan vermiyorsa. Her gün aynı şekilde ilerleyip , birbirini tekrarlatıyorsa. Bir süre sonra hayat rutinlikten çıkar. Artık kaygılar hayatı yönetir duruma gelir. Bunun sonucunda geçen yıllar aranır, hatta özlem duymaya başlanır. Aslında geçtiğin yıl senin için parlak geçmemiş, özlem duyacağın, parlak bir yıl yaşanmamıştır. Yine de geçmiş yılların senin için iyi olmadığını bile bile özlüyor olmak, dibe yaklaştığının habercisi olabilir... Şuan artık seni güldüren ya da heyecanlandıran birşeyler yoksa ve üretemiyorsan ( kendini üretmemek konusunda şartlandırmışsan). Gittikçe arkadaşlarına daha az zaman ayırıp, daha çok yanlız kalmaya çalışıyorsan. Sürekli yorgun ve uyku halini yaşıyorsan; yaşam belirsiz kaygıların nedeniyle kötüye gidiyor demektir. Artık seni yönlendiren kaygılardır; seni konuşturan, bu anlamda sohbetlerini devam ettiren. Bu ruh halinden çıkmak için birşeyi fark etmek gerekli; belirsizlikler ve kaygılar... Hırslar, ol

18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi; cesaretin kahramanlığa dönüştüğü, destansı bir hikayedir(!).

Resim
Alabildiğine mavi renk gözüme çarpıyor. Çanakkale Boğazı karşımda en sakin haliyle... Başımı yukarı kaldırdığımda da aynı renk ile karşılaşıyor beni; gökyüzü. Güneş kararsız, şımarık çocuklar gibi bulutların arkasına gizlemiş kendini. Hava beklediğimden daha yumuşak. Bu hoşuma gidiyor... Ruh halimi oldukça etkiliyor çünkü. Böyle sakin bir havayı Çanakkale'de bulmak çok mümkün değil, her daim rüzgar vardır burada... Bugün gezilecek çok yer var(!). Biraz iskelede dolaşıyorum, olmazsa olmaz martılar; grup halinde hareket ediyorlar. Hemen karşı tepede, "Dur Yolcu" yazısı kucaklıyor ve bırakmıyor. Nasıl bir ruh haline sürüklüyor beni, anlatması çok güç. Bu satırları bir kaç yıl önce yazmışım, eski notlarımı karıştırırken buldum. Tam da gününe denk geldi. İsabet oldu bu satırları bulmuş olmam. Hatırladığım, o gün küçük bir tarih gezisi yapmıştım. Gördüklerim her defasında sanki buraları ilk kez ziyaret ediyormuş duygusunu yaşatmıştı... Çanakkale Geçilemedi; Bugün 18 Mart, Çanak

Nedensiz mutluluklar mevsimi; İlkbahar

Resim
Bütün kış mevsimi boyunca pek çok nedenden dolayı "bari bahar gelsin" dedik, durduk... Bahar geldi(!). Her sabah yaşatıyor kendini en güzel haliyle. En önemlisi güne aydınlık uyanmak benim için. Daha bir gün önce fark ettirdi bunu; pencereyi araladığımda baharın en güzel renkleri ile güne merhaba demek(!). Baharın güzelliği de burada saklı sanırım. Uzun bir süre kış mevsiminin getirdiği koyu renklerden sonra, baharın kendine has süpriz dolu renklerinin yaşattığı duygu bu anlamda çok keyif verici. Bahar benim için nedensiz mutluluklar mevsimi oldu hep. Havanın da getirdiği sakinlik ile ben de dahil olmak üzere çevremdeki herkesde görüyorum bunu. Ağaçların yeşermesi, çiçeklerin farklı renklerle toprağı sarması ve hiçbir mevsimin yaşatmadığı o muhteşem kendine has doğa kokusu. Umarsız bir şımaraklık yaşatıyor. Kendini doğaya bırakmak hissi, ille de ayağımız toprağa bassın isteğidir bu yaşanılan. Papatyalardan sayısız kere fal bakmak; seviyor, sevmiyor... Ağaç diplerinde miskin m

Gülmece

Resim

Prensip sahibi olabilmek

Resim
Yaşama tarafsız gözle bakıldığında, hiçbir kuralsızlık, dağınıklık veya katı bir kuralcılık görmeyiz. Kainat herkes için aynı şekilde yaratılmış, kimse için özel kurallar konulmamış. Herkes için zaman aynı şekilde ilerliyor. Hergün güneş aynı şekilde doğuyor. Gün bitiminde de güneş aynı şekilde batıyor. Mevsimler sırasıyla yaşanıyor. Böylelikle mevsimin bize getirdikleri yaşamın kaynağını oluşturuyor. Bu oluşumlar bir şekilde doğanın kendi kurallarını ve bu sayede de güven hissini yaşatıyor bize. Birey olarak da kendi iç dünyamızda oluşturduğumuz ilkelerimiz var. Bu doğduğumuz günden başlıyor; ailede. Bunlar ev içinde bulunan herkesi bağlayan ve ilişkileri bu sayede huzurlu olarak gelişmesini sağlaması, karakterimizi şekillendiriyor. Prensip sahibi olan ailenin, bazı kurallar koyması despot olmak anlamında algılanmamalı. Artık ailemizden ayrıldığımız, kendi ayaklarımız üzerinde durmaya başladığımızda, oluşturduğumuz ilkeler yaşamı sağlıklı olarak sürdürmemizi kolaylaştırır. Kuralsızlık

Yıllar böyle güzel geçsin.

Resim
Geçen yılları sayamıyorum. Yıl 1986, yirmi iki yıl geçmiş, bu belirtmeyi özellikle rakamsal olarak yazmadım. Hatırlıyorum ön altda iki dişim yoktu, yani süt dişlerim yeni dökülmeye başlamıştı ve ilk olarak alt dişlerim döküldü. Ben de ilkokul ikinci sınıftayım. Okul değişikliği yapmıştım. İstanbul’dan Çanakkale’ye yerleşmişsiz. Okulun ilk günü, bulunduğumuz yer İstanbul’dan çok farklı, daha düz ve kendi halinde. Okulda yeni olduğum için biraz dikkat çekiyorum ister istemez. İlk arkadaşım Sezer, O da bir yıl önce benim gibi bir göç gerçekleştirmiş. Seviyorum onu, hala hatırlarım onun okul numarası 95, benim ki ise 99 idi. Sezerciğim; bu ayrıntı seni korkutmasın ben sınav notlarım bile hala hatırlıyorum. Biraz zorlarsam seninkiler de hafızamda belirir. Sınıfa ilk girişim. Ön sırada Ayşegül oturuyor, sapsarı saçları var, ve hatırlıyorum kirpiklerinin rengi de sarı idi. Hemen çaprazda Nilgün oturuyor. O zamanlar bu dört kişinin çok samimi arkadaşlığı yoktu. Ama severdik birbirimizi. Yılla

"Sahip olduklarınla yetinmek ve paylaşmak"

Resim
Gün içinde pek çok olay yaşanıyor, bizimle ilgi ya da değil. Bazılarını yaşıyor, bazılarının ise üzerinde bile durmuyoruz. Çünkü yaşamıyoruz o olayı. Yaşamak için hissetmek ya da anlamak gerekli. Heyecan olmadığı sürece pek de dikkat etmiyoruz etrafımızdaki yaşanılanlara. İşim nedeniyle bulunduğum yerleşim yerinin yaşam kalitesi oldukça yüksek. Herşey çok düzenli, sessiz ve temiz. Fotoğrafın geneline bakıldığında huzurlu görünüyor. Ama bu fotoğrafın görünen kısmı, yani şekil olarak bakıldığında estetik olan kısmı. Bu alandan çıktıktan sonra farklı fotoğraflar çıkıyor, renkler değişiyor, bir karmaşa baş gösteriyor. Yani bir bakıyorsun güneş açmış, bir bakıyorsun kasırgalar esiyor. Bunlardan yola çıkarak önemli olan nerede olduğunu bilmek. Daha doğrusu yetinmek gerekli. Annem hep "sahip olduklarınla yetinecek ve paylaşmayı bileceksin" derdi. İşte bu iki fotoğraf beni derin düşüncelere sevk etti. Sahip olduklarımın ne kadarını paylaştığım...? İrdeledikçe daha derinlere geldim.

Türk Dil Kurumu

Resim
Türk Dil Kurumu’nun internet sayfasını ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Ben de yeni yeni keşfetmiş durumdayım ve merak ettiğim pek çok şeye bu linkten ulaşabiliyorum. Türk Dili ile ilgili herşeye buradan kolayca cevap bulabilirsiniz. Ayrıca öğrenmek istediğiniz ya da paylaşmak istediğiniz pek çok konu hakkında forum açabilir, bu sayede de farklı fikirlere ulaşabilirsiniz. Ziyaret edelim; http://www.tdk.org.tr/

Hala sır

Resim
Yedi yaşındayım, Çanakkale’deyiz, mevsim yaz. Hemen yan evdeki benim can ciğer arkadaşım Fatoş ile o aralar yoğunlaşan sanatçı ruhumuzla killi topraktan harika şekiller yaratıyoruz. Şimdiki gibi rengarenk oyun hamurları yoktu o zamanlar. Bütün günümüz topraktan şekiller yaratmak ile geçiyor. Etraf ile ilişkimizi kesmiş, bahçede kamp kurmuş durumdayız. Bu durumdan en çok ailemiz memnun, çünkü gözlerinin önünden ayrılmıyourz. Bir süre sonra bu kadar yoğun çalışmamıza stoklarımız yeterli olmuyor ve maalesef toprağımız bitiyor. Acil olarak killi toprak bulmamız gerekli. Bu toprak çeşidi de yerleşim alanından çok uzakta olduğu için, bu yerlere ailemiz olmadan gidemeyiz. Zaten istesek de bizi götürecek birini bulamıyoruz. Ne olursa olsun gitmemiz gerekli. Karar veriyoruz; kimseye bu konudan bahsetmeden tek başımıza gideceğiz. Şuan düşünüyorum da, o anki heyecan ve korku içinde verilen bu kararımız, şimdi yoğun olarak hayatımızda olan kontrol mekanızmasından çok uzak ve çoğu zaman da uygulay

Nasıl Yani?

Resim
Hafta içi televizyonda güzel bir program izlemek imkansız! Neden mi; tüm kanalların hepsinde hemen hemen hep aynı programlar mevcut. Bu programların hepsi de reyting kaygısıyla çıtasını yükseltmek için yapılıyor. Asıl amaçlarının öğretmek ve eğlence olması gerekirken, sahip olduğumuz değerleri bu amaç uğruna en aşağılara çekiyor. Bir örnek; bu programlardan birine ister istemez yakalandım maalesef. Maalesef diyorum çünkü sonuna kadar da izledim. Merakıma yenik düştüm. Ama duygusal merakıma, insani merakıma, nereye gidiyoruz, bunlar kim merakıma yenik düştüm. Ekranda iki bayan umarsızca kavga ediyorlar. Üstelik biri hamile. İzledikçe de daha bir karmaşa içine sürüklüyor. Aslında bunların program içine yerleştirilmiş bir şaka olmasını çok isterdim. O zaman daha bir anlaşılır ve üzerinde durulmayacak bir hal olabilirdi bu. Ama değil! Bu iki bayan aynı erkeği sevdiğini söylüyor. Ama bu zat-i muhterem ikisini de terk etmiş. Çünkü adam evli ve eşinden boşanmak istemiyormuş. En ilginci bu ba