Geçen gün biri şöyle bir soru sordu:
“Kaç yaşında olduğunuzu bilmeseydiniz, kaç yaşında olurdunuz?”
Duyar duymaz zihnimde bir yer kıpırdadı. Sayılardan bağımsız, daha gerçek bir şey var bu sorunun içinde. Sadece yaşımı değil, kendimi nasıl taşıdığımı, nasıl yaşadığımı da düşündürdü.
Bir süredir sayılara takılmıyorum zaten. Hayatı daha çok nasıl yaşadığımla, bedenime nasıl davrandığımla, zihnimi nasıl eğittiğimle ölçüyorum. Sabahları nefes egzersizleriyle güne başlıyorum. Gün içinde mümkün olduğunca hareket etmeye, adımlarımı arttırmaya çalışıyorum. Beslenmemi düzenledim, bedenimi yormayan ama canlandıran yiyeceklerle ilerliyorum. Şekerle vedalaştım, işlenmiş ürünlere mesafemi koydum. Sadeleştikçe bedenim de, zihnim de daha berrak hale geldi.
Bu süreçte fark ettiğim şey şu:
İnsan sadece takvime göre yaş almıyor. Düşünce biçimi, alışkanlıkları, çevresiyle olan ilişkisi ve hatta konuşma dili bile yaşını yansıtıyor. Kimileri otuzlarında eskiyor, kimileri ellilerinde yeni başlıyor. Kendini tanımış, içsel bütünlüğünü kurmuş insanlarda yaş algısı neredeyse siliniyor. Onlar kaç yaşındalar bilmiyorsun; çünkü dinginlikleri, netlikleri ve sağlıklı duruşları bir sayıyla tarif edilemiyor.
Onlara baktıkça insan, “ben de böyle yaş almak istiyorum” diyor.
Bunun yolu da az çok belli aslında. Kendine dürüst olmak, yaşam tarzını bilinçli seçmek, uyku düzeninden tut da bilgiye olan açlığa kadar her şeyi farkındalıkla yönetmek… Hepsi küçük ama bir araya gelince büyük etkiler yaratan adımlar. Mesela günün bir saatini sadece okumaya, düşünmeye ya da bir şeyler yazmaya ayırmak, zihinsel yaşlanmayı ciddi anlamda geciktiriyor.
Aynı şekilde bir bardak su içip derin bir nefes almanın bile sinir sistemini nasıl dengelediğini artık hepimiz biliyoruz.
Cemal Süreya bir şiirinde şöyle diyor:
“İnsan kaç yaşında ölür bilmiyorum ama, kaç yaşında susarsa, o yaşta çökmeye başlıyor.”
Bu söz bana göre sadece konuşmak değil; üretmeyi, düşünmeyi, kendine bir alan açmayı da kapsıyor. Yani insan, iç sesini bastırdığı zaman yaşlanmaya başlıyor.
Ben artık yaşımı sadece doğum günümde hatırlıyorum. Onun dışında kendimi kaç yaşında hissettiğime odaklanıyorum. Ve bu his, çoğunlukla ritmini bulmuş, sağlığına yatırım yapan, kendini geliştirmeye açık biri olmanın verdiği bir iç huzurla şekilleniyor.
Yıllar cildi belki biraz değiştiriyor ama iç disiplinin, sağlıklı kararların ve net bir yaşam bakışının çizdiği başka bir siluet de var. Ve bu siluette sayıların pek bir önemi kalmıyor.
Ama yaşam sadece kendinle ilgilenmekten ibaret de değil.
Hayat, sevdiğin insan için de değerli olmakla şekilleniyor. Etrafına karşı sözünde durmakla, kaçmamayı seçmekle, mücadele etmeyi bilmekle olgunlaşıyor.
Sadece kendini değil, birlikte yürüdüğün insanları da önemseyebildiğinde… işte o zaman gerçekten yaş almış değil, yaşamış oluyorsun.
Ve belki de asıl kazanç, tam da bu dengeyi kurabilmekte saklı.