Zihinsel Sükûnet
“Bir insan sakin bir zihne ne kadar yaklaşırsa, güce de o kadar yaklaşır.” Marcus Aurelius
Bu cümle, yalnızca bir öğüt değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir içsel yolculuğun özüdür. Güç deyince ilk akla gelen şey, çoğu zaman dışsal bir kudret: mevki, servet, itibar ya da başkalarının üzerindeki etki… Oysa Marcus Aurelius’un Stoacı yaklaşımında güç, dışarıdan değil içeriden doğar. Zihnini yönetebilen biri, hayatın gürültüsüne kapılmadan, kendi iç ritmini duyabilen biri gerçek anlamda güçlüdür.
Ama bu “sakin zihin” nedir? Sessizlik mi? Hiç düşünmemek mi? Elbette hayır. Sakin zihin, zihnin boşluğu değil, bilinçli bir duruluğudur. Zihinde yer eden korkular, geçmişin yankıları, geleceğin endişeleri, başkalarının yargıları… Tüm bunların arasından süzülüp geçebilen, onların gelip geçici olduğunu fark eden bir farkındalık hâlidir.
Modern dünyada zihnimiz sürekli olarak uyarılıyor. Bildirimler, gündemler, beklentiler, karşılaştırmalar… Her şey bir acele içinde, her şey biraz daha fazla dikkatimize talip. Fakat dikkat, bir enerji biçimidir. Neye yönelirse, oraya akar. Eğer bu dikkat dağınıksa, yaşamımız da dağılır. Ama eğer dikkat içeriye yönelirse, farkındalığa dönüşür. Ve işte tam o anda, zihin sakinleşir.
Sakinleşen zihin, tepki vermez; yanıt verir. Paniklemez; değerlendirir. Yaralanmaz; gözlemler. Çünkü artık gücünü dışsal koşullardan değil, kendi içsel denge noktasından alır. Bu bir edilgenlik değil, aksine son derece bilinçli bir duruşun ifadesidir.
Epiktetos'tan bir söz eklemek istiyorum;
“Bizi üzen şeyler, olayların kendisi değil; onlara yüklediğimiz anlamlardır.”
Sakin bir zihin, bu anlam yüklemeleri fark eder. Her duygunun altına bakar. Öfkenin arkasındaki korkuyu, kıskançlığın altındaki yetersizlik duygusunu görür. Ve onları bastırmak yerine dönüştürmeyi seçer.
Bu kolay bir yol değildir. Kimi zaman zihni susturmak, bir kalabalıkta yalnız kalmaktan daha zor olabilir. Ama asıl dinginlik, işte tam burada başlar: kendinle baş başa kalabilmekte. Dış sesler değil, iç ses duyulduğunda gerçek kararlar alınabilir. Çünkü içsel sessizlik, geçici değil köklüdür.
Sakinlik, bir kaçış değil; bir hâkimiyettir.
Kendine, duygularına, hayatına hâkimiyet…
Sonuç olarak, Marcus Aurelius’un bu sözü sadece felsefi bir yansıma değil, bir yaşam ilkesidir. Güçlü olmak için değil, huzurlu yaşamak için zihnimizi sakinleştirmeliyiz. Çünkü dış dünyanın karmaşasında kendini kaybetmeyen bir zihin, yaşamın iç sesini daha berrak duyar.
Ve belki de en büyük kazanım, dış koşullar ne olursa olsun içinde sükûneti koruyabilmektir.
Zihinsel sükunet, bu dünyanın en derin konforudur.
Sevgiler
Fethiye....
Yorumlar