29 Ocak 2009 Perşembe

2009; Umutlarımız Suçsuz Bir Çare!



Yıllardır plandıklarım, hedeflerim bu yıl da sekteye uğradı. Göya çok istekliydim, kendime güveniyordum ve kimse beni durduramazdı! Birini beni durdurmasına gerek bile kalmadan ben kendime bir sürü neden buldum ve planlarımı yine erteledim. Hatta bu kez de bir tarih belirledim en yakın tarih 2010.
Oysa 2010 yılı benim için ne kadar da uzak bir yıldı geçmişte. İşte bu cümle çok anlamlı geliyor kulağa... İçinde hem gelecek var hem de geçmiş ve gel-git!
Yorulduk mu ki, planlar ertelendi... Ya da biri mi incitti bizi, gerçekler hayallerin önüne geçti?
Atı alan Üsküdarı geçti derler ya!!! İşte biz durduk; nerdeyiz?

İstersek sabaha kadar bahane bulup planlarımızı erteleyip, ödevlerimizi yapmayabiliriz!
Cümle içinde kendiliğinden "istersek" kelimesi uluştu bile...
O yüzden bu yıl bitmeden planlarımızı gerçekleştirelim!
Bu yazıyı yazmamın nedeni bir arkadaşım malum kriz nedeniyle işsiz kaldı!
Ama o hep yurtdışına gitmeyi planlıyordu, orada eğitimine devam etmek vs. Ama bir türlü fırsatı olmuyor, ertesi yıla bırakıyordu. Çünkü bırakamayacağı bir işi vardı ve bu yüzden nedeni bu oldu hep; yaşadığı yerde kariyer yapmayı tercih etti. aslında bu tercihini bir anlamda kabul etti. Ama ne oldu? Tercihi O'na tercih yapmayı sundu; şimdi herşeyi geride bırakıp belkide beş yıl önce gitmesi gereken yurtdışı macerasına şimdi planlıyor...
Yıl 2009!
Ya sizin yeni yıl planlarınız neler? Nerede gizli kaldılar?

28 Ocak 2009 Çarşamba

AŞK


Aşk nedir? Bana göre pek çok açıklaması var aşkın. Açıkçası ben bu döneme kadar hangi açıklamayı yapacağımı nasıl bir tanıma koyacağımı bulamamıştım. Öğrendim ki en basit tanımıyla aşk sadece tesadüfmüş..Sonraki evresi de iki insanın aynı gözden bakabilmeyi başarabilmesi...

Şu aralar aşkla ilgili hep aynı şeyi duyuyorum. Aşkın kayıp olduğu!!! Ve pek çok kişi ilk zamanlarda, ‘evet bu kez aşkı buldum diyor’’. Ama sonuç? O aşk dediği duygu da terki diyar oluveriyor. Hep kendi etrafımdan pay biçerim, popüler dünyalar benim düşünce anlayışıma hiç bir zaman dahil olmadı. Yaşadığımız bu çevrede, bu kadar insan yanlızken. Ve herkes aynı duyguyu, aynı heyecanı ararken; mutlu olmak, değer vermek, dürüst olmak, eğlenmek gibi. Bu insanların hepsi de eğlenceli aklı başında insanlarken, nasıl olur da bir araya gelemezler? Karşılaşmazlar?’’. Sanırım bunun en büyük nedeni aşka aynı gözden bakamayışımız...Ya da isteklerimizin biranda değişmesi? Sonrasında da iki insanın ‘’bu kez de olmadı’’deyip, kolay bitirmesi.

Kendi aşklarımdan pay biçiyorum:-) öhüm öheemmm...Öle kırgınlık ayrılıkları yaşamamışım mıdır dıııırrrrr dı dııırrrrr? En azından ben kırgın değilim, konuyu toparlayalım. Zaten topu topu kaç kez aşık olmuşuz, olmuşum? Açıkçası aşk öyle sayı olarak da fazla yaşanmıyor. Aşk şu ömrün boyunca çok az çıkıyor karşına. O ilk an, kurulan ilk cümleler. Ve fark da ediyorsun, bu aşk diyorsun. İşte o anda iki yanlız insan buluşuyor.O yüzden Aşkı nerde yakalıyorsan yakala, havada, karada, denizde... O anı yakala ve sonsuz mücadeleni ver...

Neden mi bu mücadele isteği?
İşte nedenler; etraf bu kadar dejenere olmuşken, bu kadar popüler çevrelerde aşkın adından utandığını, aşkın kendinden kaçtığını bilirken. Bundan sen de nefretle kaçarken. Ve her defasında bunu yüksek sesle söylerken... İlk önce kendimize sahip çıkalım. Ve onun hayatına, yaşadıklarına, onun gözünden bakmayı öğrenelim.Çünkü hepimiz çok farklı büyüdük, çocukluğumuz farklı geçti, okul hayatımız farklıydı. Bu farklılık çok şey katabilir bize. Bu iki yanlız insan biraraya geldiğinde başlar aşkın anlamı. Bu paylaşımla yakalarsın aşkını.Ve senin tanımın yerine oturur; aşk tanımını bulur, zaman kavramını kaybeder. Bulutlarda olmak tabir olur bu anda. Vücut kimyan değişir. Sabah kalkışların tebessümle başlar. Aynada kendine değişik bakışlar atarsın, atarsın itiraf edelim.Düşüncelerin hafifler. Çünkü aşkın sana yaşattığı ifade budur!.Bu duyguları kaybetmemek adına fark edelim.Ufak takıntıları çöpe atalım.Çünkü sonraki pişmalıklar insanı yıpratıyor, yetişkinlik gururu da işin içine girince, çok canın yanıyor.Dönülmüyor geriye, dönsen de söylenmiş sözler acıtıyor canını. O yüzdendir ki, etraf bu kadar dejenere olmuşken inadına sevelim. Aynı gözden bakmayı öğrenelim.Çekiştirmeyelim aşkın dört bir yanından. Çünkü koptuğunda eskisi gibi bir araya gelmiyor.Parçalar koyboluyor kendi içinde. Elinde de küçük bir parça , yıllar boyu da hatıra olarak kalıyor sende. O hatıra parçayı da alıp başka yüzlere oturtamıyorsun.

Şimdi Aşk nedir? Aşk aslında karşındakini bulduğunda onun gözüyle bakabilmektir etrafa, anlayışını yakalamaktır. Fazla sorgulama, aklında kalan hep o karşılaştığın an olacaktır.

Şimdi aynı gözden Aşka sahip çıkalım.
28/06/2006

17 Ocak 2009 Cumartesi

İyi İnsan Olmanın Yeni Tanımı; Aptalsın İşte!!


Alıngan mıyım? Hayır alıngan değilim, sadece empati duygum var!! Neden mi bahsediyorum? Bu kez mütevazi davranmayacağım!!! Toplumda sayıları gittikçe azalan iyi insalardan bir tanesiyim çünkü!!!

Bazen bunu aptallık olarak nitelendirenler de oluyor ama bu sadece empati duygumun fazla çalışmasından kaynaklı. İyi ya da kötü gibi keskin çizgilerim yok, olmadı da... Bana göre iyi dediğim şey başkasına göre değil. O noktada da üzerinde durmayıp yoluma devam ediyorum. Ama küçük hesaplar peşinde koşmadığım ve karşımdakinden kendimi daha üstün görmediğim için, ya çok iyi insan, ya melek gibi insan yakıştırması ya da aptal insan olarak tanımlandım!!!

Bu durum ile son zamanlarda daha mücadele etmek zorunda kalmıyor değilim?? Bu yüzden kendi kendime söz verip, daha katı olacağım, asla taviz vermeceğim diyorum. İşte bu saydıklarım aslında pek çoğumuzun bırakmak istediği huyları değil mi? Ama ben maalesef kazanmaya çabalıyorum. Bazen bu düzen içinde neye ayak uydurmaya çalıştığımın bile farkında değilim. Sadece karşımdakini durdumaya yönelik en azından biraz da olsa onu firenlemek benim için bu kötü olma isteği!

Ve bu kötü olmayı isteme duygusu yerine, birşeyleri konuşarak yoluna koyma isteğim fazlaca alınganlık gösterdiğim ya da hassas davrandığım şeklinde yorumlanmıyor mu? işte bu noktada kötü olabilirim!!!...

Aslında çok zeki davranıp, hemen herşeyi anında planlayıp, bunları sadece kendi çıkarlarım doğrultusunda gerçekleştirmeyi ve karar almayı, herkesi bir anda susturmayı ve konuşmaya yeltendiklerinde de "hayır kesinlikle yanılıyorsun" deyip baskı kurmayı, hatta abartarak piskopatça korkutmayı deneyeceğim...

Sonra, arkamı döndüğüm andan itibaren yüzüme söylenemeyen acımasızca itirafları duyup, bunları duymamazlıktan gelmeyi de öğrenmem gerekli herhalde. Başıma birşey geldiğinde sırf statümden dolayı bana yardım edeceklerini, gerçekten ihtiyacım olduğunda aslında yanımda kimseyi bulamacağımı da kabul etmem ve bunla yaşamayı öğrenmem gerekecek... Sonra da bu yaşadıklarımın hepsiyle yüzleşmek için tonlarca para verip, beni anlayacak, empati kuracak bir psikolog tutmam gerekecek.

İşte bunları ben yapamıyorum, bu rol benim üzerime yakışmıyor, oturmuyor, düşüyor. Sahte gülümsemeler ile arkadaşlık ilişkileri, daha saymakla bitmeyecek bir sürü entrika ve ben başarılıyım, zekiyim tavırları altında çürümüş karaktercikler...

İyiki de zeki değilim...
Kendini bulma ve empati duygusu kazanma yönünde özel eğitimler almak için tonla para harcamıyorum!
Genetik birşey bu:))

14 Ocak 2009 Çarşamba

Sorgular Derin!



İsim telaffuz etmek istemiyorum, bazen telefonda bile dinleniyor muyuz hissi uyanıyor... Sizde olmuyor mu? Espiri de olsa hepimizin bu son tutuklama olaylarına ister istemez canı sıkılmıştır. Şimdiye kadar nerdeydik de şimdi başladı bu sorgular? Peki şimdi neden bu peşi sıra sorguya alınmalar? Bazıları gece vakti, bazılarının evinden apar topar suçluymuş gibi götürülmesi. Kimse suçu kesinleşene kadar suçlu değil ama... Peki, değil mi?
Derin devlet adı altında başladı herşey, ama geçmişde iyi işler yapmış kişilerin de beraberinde gözaltına alınıyor olması, haliyle geçmişteki yönetimin ne yaptığını sordurmuyor mu size?
Sorun geçmişteydi de BİZ mi fark edemedik? Yoksa şimdi de mi? O kadar yönetim gördük, koalisyon gördük, farklı fikirlerle kurulan koalisyonlar gördük, hiç biri mi demedi derin devlet anlayışı var!!! Şimdi ne oldu da bu sorgular peşi sıra yapılıyor...

12 Ocak 2009 Pazartesi

İşte Özlemle Beklediğim İş İlanı!!!



Eleman aranıyor!!! Aranan eleman değil de dünyanın en şanslı kişisi sanki. Bu nasıl bir iş ilanıdır? Bu nasıl bir tekliftir ki, bir de üzerine azımsanamayacak bir ücret ödenir? Vayyyyyy!!! Dudaklarımı ısırdım, sonra kendime bir çimdik attım!!!


Bu kriz döneminde böyle bir iş ilanına rastlamak, hala yaşamak için bir umut olduğunu ve bir yerlerde seni anlayacak birileri var, heyyy umudunu kaybet diyen iç sesin de varlığını kanıtlıyor...Yani, gerçekler hayallerden önce gelmiyor!!!

Bu haberi sizlerle paylaşıyorum; ama lütfen ilk ben fark ettim ve ben başvuracağım...

Avustralyalı turizmciler, 6 ayda 150 bin dolar ücretle cennet gibi bir adaya “bekçi” arıyor.
Independent ve Daily Mail gazetelerindeki habere göre, Hamilton adasında çalışmaya talip olacak kişide, başta yüzme bilmek olmak üzere şnorkel ve tüple dalış ve diğer su sporlarını yapabilme özelliği aranıyor. İngilizce bilmek ve iyi iletişim kurabilme özelliği de “dünyanın bu en iyi işi” için bir gereklilik.

Gazetelere verilen ilanda, “1 Temmuz’dan itibaren işe başlamak üzere, Avustralya’nın Hamilton Adası’nda yaşayabilecek, yüzmek bilen “Ada Bekçisi” aranıyor. Esnek çalışma saatleri, 6 aylık ücret 150 bin dolar, pazarlıksız...”

Adayın, işi alabilmek için “maceracı ruhlu” olması ve “yeni şeyler deneme konusundaki istekliliğini” de göstermesi gerekiyor.İşi alan kişi, Büyük Mercan Resifi’nin 600 kadar adasındaki durum hakkında iki haftada bir internet günlüğü hazırlayacak, deniz kaplumbağalarını besleyecek, balinaları gözleyecek ve kendisine de çok fazla boş zaman kalacak.Queensland sahili açıklarındaki Whitsunday Adalarının “mücevheri” tabir edilen 5 bin nüfuslu Hamilton adasında, nefes kesici bir manzaraya nazır 3 odalı evde kira ödemeden yaşayacak bekçinin, uçak ve diğer ulaşım masrafları da karşılanacak.


Bekle beni.... geliyorum!!!!

5 Ocak 2009 Pazartesi

Savaş her yüzyılda vardı; Şimdi de var!!!

2009'dan neler bekledik, programlar yaptık... Ya onlar? Onların istekleri ve beklentileri? Bizden ne farkları var da bunları yaşıyorlar? Karar Kim?


















Nasıl bir fotoğraf karesi bu? Karede kaç kişi var, kaç yaşam var yorumlanması gereken? Ya fotoğrafın diğer yüzü nerede? Bu karede olan kişiyi tanımıyoruz ama yaşadıkları?



















Korku, Endişe, Üzüntü ve Kaygı... Hepsi anda yaşanır mı? Buna yürek yanır mı?


















Mucize istemek!!! Yine de, herşeye rağmen mucize...

















Gelecekten umutlu olmak... Çocukluk hayalleri... Yarınlar bu fotoğraf karesinin neresinde?



















En son buna benzer bir kareyi gerçek olarak 1999 depreminde görmüştüm ve bir yakınımızı kaybettik. Ve başka kaybettiklerimiz de oldu... Doğanın gücü dedik, kabul ettik, alışmaya çalıştık.. Peki bu karede kabul edeceklerimiz neler? İnandığımız neden ne olabilir? İnsanoğlu bunları yapabilir mi? Karar verebilir mi? Kim kimin yaşama hakkına dokunabilir?

Fotoğrafların tamamı
http://www.ntvmsnbc.com.tr/ 'dan alıntıdır.

Büyüdük ve kirlendi dünya!!!

1 Ocak 2009 Perşembe

Umut Dolu Bir Yıl "2009"


2008 yılı bitti , 2009'a yılına merhaba dedik.
2008 bize neler getirdi, neler götürdü?
Benim açımdan 2008 yılı çok da parlak geçmedi. Yerinde sayan, durağan bir yıl oldu. Bu yüzden de hedeflerimi gerçekleştirmek adına pek bir şey yapamadığım bir yıl olarak bitirdim. Etrafımdan gözlemlediğim de genel olarak bu yöndeydi.
Ekonomi açısından bu yıl tam bir kabus yaşattı hepimize. 2009 yılının da pek parlık yıl olmayacağını daha da zor geçecek bir yıl olacağını tahmin ediyorum. Ama her durağan dönemin sonrasında bir hareketin yaşanması gerekliliğini, bunun da doğanın gücü sayesinde gerçekleştiğini gördük ve yaşadık. Bu yüzden daha sabırlı ve planlı hareket ederek bu yılı en iyi şekilde atlatma yolunda olmalıyız. l!!!
2008 yılının bize yaşattığı bir başka olay da; acı kayıplarımız; şehitlerimiz....Ateş düştüğü yeri değil hepimizin yüreğini yaktı!!! Hala bu anlamda acı dolu ve düşünceliyiz şüphesiz. Tüm şehitlerimiz için tekrar Allahtan Rahmet diliyorum.
Şimdi yeni bir yıla merhaba dedik, bu yeni yıl ile yeni başlangıçlarımız olacak. Ben kendi adıma 2009'dan gerçekleşecek şeyler bekliyorum. Bu kez şans farktörü ya da çok istersen olur düşüncesi değil bu beklediklerim; hepsi planlı ve programlı beklentiler.... Çünkü çok zor geçecek bir yıldayız. Bu yüzden çok çalışmak gerek.
2009'dan beklentilerim kadar hepimiz için olmasını istediğim dileklerim de var...
En başta savaşların sona ermesi, masum insanların artık ölmemesi, daha doğrusu katledilmemesini diliyorum!!!
Savaşı yaşayan masum çocukların yüreklerindeki hayallerin herşeyden önce gerçekleşmesini diliyorum...
Toplum olarak şımarmayacağımız bir yıl diliyorum.
Hoşgörü yılı diliyorum.
Kucaklaşma dolu bir yıl diliyorum.
Etrafımda bu kadar insan yanlızlıktan yakınırken ve aşkı ararken bu yılın aşk yılı olmasını diliyorum:)
Yeni yılı nasıl karşılarsan öyle geçermiş düşüncesini ben şöyle yorumluyorum; Ben 2009 yılını uyuyarak karşılamışım. Bu yılın bana ve herkese huzur vermesini diliyorum."Uyumanın insana sonsuz huzur verdiğini ve bunun da ruhu tazelediğini düşünürsek" bu açıdan bakarak huzur dolu bir yıl olsun...

Sevgiler...

8 Mart

Kadın Üzerine – Nazım Hikmet Kimi der ki kadın, uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın, yeşil bir harman yerinde dokuz zil...