31 Ocak 2019 Perşembe

Annem; 31 Ocak 2003 Tarihi...

31 Ocak 2003...

Sevinçle "anne" dersin. Heycanla "anne" dersin. Mutlulukla "anne" dersin. Kuşkuyla "anne" dersin. Korku ile "anne" dersin. Acı ile "anne" dersin.

"Anne" ...
Her dilde anne söylemi kendiliğinden melodik gelir kulağa. Bunun tek nedeni duygu ile söylenmesi bana göre. Yaşanılan duygunun her çeşidinde meldik bir seslenişle çıkar ağızdan; anne...


Çok uzun süredir bu duyguların yaşattığı seslenişlerim olmuyor benim. Ancak kalbimde dinmeyen bir sesleniş var anneme karşı...Düşüncelerimde varlığı devam ediyor. An'larda düşüyor aklıma. Anılarda düşüyor dilime... Hikayelerde düşüyor kalbime... Bunların dışında beni en çok etkileyen ise, annem hakkında bana anlatılanlar, yadedilmesi. Öyle anlatılıyor ki, etrafındakilere hep yardım eli uzatmış. Hep bir anlam sunmuş kendinden benim annem. Kimseyi kırmamış, hep dinlemiş, kimseyi kapısından geri çevirmemiş, dedikodu yapmamış, ah almamış, el vermiş, söz vermiş, gönül vermiş, gül yüzünü gizlememiş... Annem hakkında anlatılanlar hep bana huzur verdi..

"Anne" bana göre hayatın en gerçek yanı.
Hayatın merkezi.
Canın yanar; ilk söylediğin söz olur.
Mutluluk kalbine düştüğünde ilk aradığın kişi olur.
Başarıların artar; ilk paylaştığın kişi olur.
Sen bilmezsin ancak hep izler seni...
Duyguları ile izler, sevgisi ile izler, heyecanı ile izler seni...
Sen bilmezsin ancak "anne" bilir.

Bundan tam 16 yıl önce ben anneme son kez seslendim... Sesim kalbimde yer etti...
Annem benim kalbim, benim kararlarım, benim hayata karşı duruşumdur. Annem benim iki ayağım, kendime karşı saygımdır.
annem benim koruyucu meleğimdir.
İyki annem...


23 Ocak 2019 Çarşamba

Bilmediğin Yerden Bir Soru?


Kaç yaşına gelirsek gelelim söz geçiremeyeceğimiz tek şey duygunun gücü...
Duyguyu atamazsın, duyguyu kesemezsin, duyguyu satın alamazsın, duyguya git diyemezsin, duyguna söz geçiremezsin, duygu mantığı dinlemez...

Duygu dediğimiz şey zamanla olgunlaşır, dinlenir ve sakinler... O zaman mantığını devreye sokarsın ve duygun ile konuşmaya başlarsın...

Konuşmak, sakin kalabilmek her şeye ilaç değil midir? İnsanın kendini dinlemesi ve duygusu ile konuşabilmesi kırgınlıkları ve kızgınlıkları iyileştirir.

Kızgın olma duygusunu bir süre sonra terbiye edebilirsin.
Ancak eğer yaşadığın duygu kırgınlık ise, bu duyguyla başa çıkmak hiç kolay değil. Okları ilk kendine saplarsın. Hele ki yetişkinlik döneminde kırıldınsa zaman kavramını en derinde yaşar, hayatın senle dalga geçtiğini düşünürsün... Çünkü artık farkındalığın artmıştır, sana ilaç olan zaman değil, duygunu ikna etme çabandır seni zorlayan. Kendini teselli etmenin zorluğudur yaşadığın. Büyümüşsündür, yaşanmışlıkların daha sade ve anlaşılırdır, nettir isteklerin, seçicisindir, her zaman bilirsin ne istediğini... Ancak bu farkındalıklarına rağmen kırgınlık duysunu yaşadınsa, göğsüne oturan o kacaman fil ağırlığındaki acıya rağmen dik durmayı da bilirsin...

Hayatta en güzel çözümler önce kendini affetmekle sonuca ulaşıyor. O kendine sapladığın okları, kendini affederek iyileştirebilirsin ancak.

Birine kırgın olmak aynı zamanda ona ne kadar değer verdiğini de gösterir. Kırılmak bazen güzellikleri de yaşatır... Lokomotif gibi peşi sıra iyileştirir yaşanılan durumu... Eğer karşı taraf kırgınlığına çare bir çabada bulunduysa, verdiğin değerin boşa olmadığını anlarsın, affetmenin güzelliğini yaşarsın, güven duygun artar, bağlar güçlenir...

Duygular yaşamın vazgeçilmezi... Öfkelenin, bağırın, heyecanlanın, korkun, ağlayabilin, kahkaha atın. Ancak en güzeli sevin ve değer verin... Hayatın en güzel yanı sevmek ve değer vermekten geçiyor... Çünkü sonsuz, çünkü tanımlanamıyor, çünkü satın alamıyorsun, çünkü hepsi kişiye özel, sana özel...

Can Yücel ne güzel söylemiş;
Küsmedim, Küssem bağırır çağırırdım...

11 Ocak 2019 Cuma

Fotoğrafla Dertleşmek


Yeni yıl sonrası kitaplığıma bir göz attım ve uzun süredir toparlamadığımı fark edince, el attım kitaplığa... Ne varsa kurcaladım. Ancak albümlere bakmaya cesaret edemedim. Zaten babama hasretimin, özlemimin tarifi yok.. Taaa ki bir kitap arasından bir fotoğraf kucağıma düşene kadar...


Neden fotoğraf albümü oluştururuz? Eziyet midir bu bize? Çoktan toprağa karışmış vücutların en canlı halini fotoğraflarda görmek ne acı bir duygudur aslında!

İki çift laf etmek istersin ancak ses sadece senden gelir... İnsanoğlu nasıl bir varlık olur o zaman, fotoğrafla konuşma isteği, işte O'anda duyguların en doruğunda eski fotoğraflarla konuşurken kendini bulmak!

Aile büyükleri ile çekilmiş bir kare, benim bile hatırlamadığım kendimi tanımakda güçlük çektiğim, küçük bir kız çocuğu...

Fotoğraflar, mektuplar, şarkılar...
Hayat....., adaletsiz hayat!
Gün gelicek biz de böyle fotoğraf karelerinde kendimize yer bulacağız...
Ne mutlu bir ailede büyüdüm ben! Ne mutlu bir yaşamım var her karede... Binlerce şükür yaşamımın her a'nına...

***Bir resmin kalmış bende, tam ortadan yırtılmış, hani siyah kazaklı duyuyorsun değil mi?

8 Ocak 2019 Salı

CanımBabam’a

                                                           

                      Çok Özledim!

8 Mart

Kadın Üzerine – Nazım Hikmet Kimi der ki kadın, uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın, yeşil bir harman yerinde dokuz zil...