Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

🏛️ Kendini Bil ve Ölçülü Ol: Hayatın İki Sessiz Öğüdü

Bazı sözler çağların içinden süzülerek gelir. Ne zaman söylendiği, kimin söylediği zamanla silinir; ama anlamı hep kalır. Antik Yunan’dan bugüne ulaşan iki cümle var ki hâlâ ruhumuza dokunur: “Gnothi Seauton” Kendini bil. “Mēden Agan” Hiçbir şeyde aşırıya kaçma. Bu iki evrensel öğüt, Delfi Tapınağı’nın girişine kazınmıştı. Ancak bu yazıtlar sadece taşlara değil, insanlığın kolektif hafızasına da kazındı. Çünkü o tapınak, bir anlamda içsel uyanışın ve yüzleşmenin simgesiydi.   Delfi Tapınağı: Tanrılardan Çok, İnsana Dair Antik Yunan’da Delfi, sadece kehanetlerin değil, kendini arayanların mekânıydı. Pythia adlı rahibeler tanrılardan gelen mesajları iletirken, aslında insanın kendi içinden geçenleri duyuyordu. Ve tapınağın kapısındaki bu iki yazı, gelen herkesi uyarıyordu: “Önce kendine bak. Sonra neyi isteyeceğini bil.” Kendini Bilmeden Yürüyemezsin Kendini bilmek, yalnızca aynadaki yüzünü tanımak değil. İçindeki gölgeleri, çatışmaları, arzuları ve kırılganlıkları da...

Zihinsel Sükûnet

  “Bir insan sakin bir zihne ne kadar yaklaşırsa, güce de o kadar yaklaşır.”  Marcus Aurelius Bu cümle, yalnızca bir öğüt değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir içsel yolculuğun özüdür. Güç deyince ilk akla gelen şey, çoğu zaman dışsal bir kudret: mevki, servet, itibar ya da başkalarının üzerindeki etki… Oysa Marcus Aurelius’un Stoacı yaklaşımında güç, dışarıdan değil içeriden doğar. Zihnini yönetebilen biri, hayatın gürültüsüne kapılmadan, kendi iç ritmini duyabilen biri gerçek anlamda güçlüdür. Ama bu “sakin zihin” nedir? Sessizlik mi? Hiç düşünmemek mi? Elbette hayır. Sakin zihin, zihnin boşluğu değil, bilinçli bir duruluğudur. Zihinde yer eden korkular, geçmişin yankıları, geleceğin endişeleri, başkalarının yargıları… Tüm bunların arasından süzülüp geçebilen, onların gelip geçici olduğunu fark eden bir farkındalık hâlidir. Modern dünyada zihnimiz sürekli olarak uyarılıyor. Bildirimler, gündemler, beklentiler, karşılaştırmalar… Her şey bir acele içinde, her şey biraz da...

İçsel Dönüşüm Notları : Bölüm 1 - “Kimsenin Ne Düşündüğü Umurumda Değil” Diyebilmek

  İnsanın kendi sessizliğinde yankılanan en çarpıcı cümlelerden biri şu olsa gerek: “Kimsenin ne düşündüğü umurumda değil.” Bu cümleyi ilk kez düşündüğümde, bir tür duyarsızlık gibi gelmişti. Oysa şimdi, bunun duyarsızlık değil; duyguların, beklentilerin ve kendinden ödün vererek yaşanan yılların arasından süzülüp gelen en sade özgürlük hali olduğunu anlıyorum. “İnsan, özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuştur.”  Jean-Jacques Rousseau Zincir dediğimiz şey bazen bir bakış, bazen bir susuş, çoğu zaman da bir iç ses: “Bunu yaparsam ne derler?” O iç sesi susturmak yıllar alıyor. Hele ki kendinden önce başkalarını düşünen, sevilmeye yatırım yapan bir kalbin varsa… Ama sonra bir sabah uyanıyorsun. Aynaya bakarken artık kendine başka bir gözle bakıyorsun. “Ben buradayım.” diyorsun. Başkasının gözündeki yansımana değil, kendi içindeki berraklığa tutunuyorsun. İşte o an, yıllarca örülen kabuğun çatladığı an. “Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü, aslında onların problemi...

Başkalarının Onayıyla Yaşamak: Görünmeyen Zincirler

     Hayat, çoğu zaman sessizce seslenir bize. Yoğunluğun, beklentilerin, görünür olma çabasının arasında duyamayız onu. Ama bazen bir an gelir; içimizde bir şey kırılır, dökülür ve tam da o anda, yepyeni bir şey başlar: gerçek benliğe dönüş. Ben artık şunu çok net görüyorum: Mucizeleri görmek için dışarıdan bir işaret aramaya gerek yok. Onlar zaten her yerde. Ama görmeye başlamak için içimizde bir şeyi bırakmamız gerekiyor. Onay ihtiyacını. Başkalarının Onayıyla Yaşamak: Görünmeyen Zincirler Toplum, aile, arkadaşlar, hatta hiç tanımadığımız insanlar… Hep bir beklenti içinde. Biz de fark etmeden, onların takdirini alabilmek için şekilden şekle giriyoruz. Daha iyisi, daha düzgünü, daha uygun olanı olmaya çalışıyoruz. Ama sonunda ne oluyor? Yoruluyoruz. Kendimiz olmaktan uzaklaşıyoruz. Ve daha da önemlisi, yaşamın bize sunduğu mucizeleri göremez hale geliyoruz. Carl Jung bu durumu şöyle özetliyor: “Başkalarıyla uyum içinde yaşamak için kendimizle olan uyumu feda etmeyin.” M...