Kütahya Şehri Kahve Renginde!
Hiç bilmediğim, görmediğim bir yeri düşündüğümde hayal gücümü kullanırım. Mesela Almanya'ya hiç gitmedim ben; çocukluğumdan beri Almanya hayalimde kırmızı renklerle doludur. Nedenini bilmiyorum, belki de evlerinin görünümü sebeptir buna:) Tabi komik değil mi?
Geçtiğimiz hafta sonu bir gezi programı hazırladım. Dünya şekeri bir yeğenim var. O kadar tatlı, o kadar şeker ki! Ben henüz ilkokul dördüncü sınıfa giderken dünyaya geldi. Benim oyuncak bebeğim oldu O... Şuan üniversite üçüncü sınıfta, ve hala bebeğim benim. Çiğdem Sağlık; eğitimi nedeniyle Kütahya'da yaşıyor. Spor akademisinde voleybol bölümünde okuyor.
Çiğdem ile Kütahya'ya gitmek için yola koyulduk. En çok istediğim şey tren ile yolculuk yapmaktı ama bilet bulamadık. Bu yüzden diğer alternatif otobüs ile gitmeye karar verdik.
6 Şubat Cuma akşamı otobüs terminalindeyiz, elimde küçük bir seyehat çantası. Hava İstanbul da biraz soğuk. Tahmin ederim ki Kütahya daha soğuk olacaktır. Coğrafik konumu nedeniyle buraya kar bile yağabilir düşüncesindeyim. Vakit kaybetmemek için gece yolculuğunu tercih ediyoruz. Uyku delisi ben otobüs hareket ettiği anda dalıyorum tatlı rüyalara. İneceğimiz yere geldiğimizde ancak gözlerimi açıyorum. Saat 5,30 ve hava yeni yeni gözlerini aralamış gibi. Dışarıda inanılmaz bir yağmur bize merhaba diyor. Tabiki heyecanlıyım. Bilmediğim bir yere ayak basıyorum. Derseniz ki ne renk düşündün; Kütahya bana biraz kahve tonlarında geldi:) bu da komik değil mi? 
Otobüs terminali tahmin ettiğim üzere seramiklerle süslü... İnsanlar samimi ve yardımsever. henüz şehir kendini ticret anlayışına bırakmamış, Hala samimiyet bu yüzden taze, kaybolmamış yani.
Çiğdem'in valizleri haliyle fazla.... Onları taşımak biraz zor oluyor... Nihayet eve varıyoruz. Şirin bir sitede oturuyorlar, dört arkadaş aynı evi paylaşıyorlar. Bizi öncesinde tanıştığım Elvan karşılıyor. O'da dünya tatlısı bir insan. Sabahın 6'sı ama gülümseyen bir yüz ifadesi ile kapıyı aralayıp "günaydın" diyor.
Valizleri uygun bir yere bırakıp hemen uykuya dalıyoruz. Gözlerimi aralamam pencereden gelen güneş ışıkları sayesinde oluyor. Hava nasıl güzel, pırıl pırıl. Çiğdem benden önce gözlerini açmış güne ve valizlerini toparlıyor. Saate baktığımda 14:30 olduğunu doğrulamak için daha büyük açıyorum gözlerimi....
Toparlanıp şehir merkezine iniyoruz. Tam bir öğrenci yeri burası. Sokaklar gençlerle dolu. Pek çok yer seramiklerle süslü... Vakit olarak öğle yemeği saati bile geçmiş olsa biz kahvaltı etmek için güzel bir yer arıyoruz kendimize. Harika gözleme yapan bir yer buluyoruz. Tabiki Çiğdem'in bildiği bir yer burası:)
Bir menemen ve bir gözleme ile ziyafet başlıyor. Çay da gözümüzü açıyor; demli ve mis kokulu çay....
Beni en çok şaşırtan ödediğimiz hesap oluyor. Kütahya'da yaşam ucuz. Benim gözümden tabi bu; yoksa yaşayan halka sorsak kendilerince fiyatları anlatabilirler.
Kütahya'da her şehirde olduğu gibi uzun bir caddeden oluşuyor. Sırasıyla mağazalar yol alıyor sağlı sollu olarak. Benim dikkatimi çeken, meşhur olan seramik mağazaları. Fiyatlar yine çok şaşırtıcı tabiki.
Bu süre içerisinde Çiğdem'in arkadaşı Elvan katılıyor bize. Karar veriyoruz sinemaya gideceğiz. Ama film konusunda ben yanlız kalıyorum. Onlar başka bir filme ben ise başka bir filme giriyorum. "Güz Sancısı" benim tercih ettiğim film. Tahminimden daha çok beğeniyorum filmi. Zamanla daha ön yargısız ve özgür fikirlere sahip olduğumuzu anlıyorum bu film sayesinde. Oyuncular da çok başarılıydı. En çok dikkatimi çeken kişi; Okan Yalabık ve İlker Aksum. Özellikle de İlker Aksum!
Filmden çıkıp da düşündüğüm tek şey film kadar yemek oluyor... Filmi daha sonra tekrar ele alacağım. Sanki şuanki cümleden yazı yazerken bile acıkmışım düşüncesi hakim oldu:)
Ev yemekleri yapan güzel bir restaurant buluyoruz. Garson harika bir servis sunuyor bize. Yemekler hakketen ev yemeği kadar özenli ve lezzetli yapılmış. Saat akşam yemeği için oldukça geç olsa da tatlısız olmaz deyip; lezzetin son noksatını koyuyoruz.
Gündüz saatlerine göre daha sessiz olan cadde de biraz dolaşıyoruz ve bir kaç fotoğraf karesi ile eve doğru yol alıyoruz. Öğrenci evi kalabalık olur. Arkadaşalrı beni görmeye gelmişler. Teyze deyince tombik ve hafif olgun birini beklemişler; beni gördüklerinde hem rahatlamışlar hem de şaşırmışlardı. ben teyzeyim; Çiğdem de yeğen!!!
Bu kadar kalabalığı ancak okey oynamak susturur diyerek toparlanıyoruz. Ben okey oyunu oynamaylı o kadar çok olmuş ki, hiç birşey hatırlamıyorum! Ama gel gör ki acemi şansı oyunu benim takım kazanıyor... Her el süper açılıyor:)
Yorgunluk nedeniyle ve yarın için Eskişehir gezi planımız olduğu için dinlenmemiz gerekli. Gençleri beğlenceye bırakıp uykuya dalıyorum.
Kütahya; kendi halinde sessiz ve düzenli bir şehir. Ben Kütahya'yı beğendim doğrusu!
Ertesi sabah uyandığımızda yağmur bize merhaba diyor. Saat 7:30 ve en kısa sürede hazırlanıp yola çıkıyoruz. Çiğdem, Elvan ve ben Eskişehir otobüsüne biniyoruz...
Yorumlar