İki Teker
Keyif sürüşünün gerçek adı; iki teker...
İki tekerle ilk tanışmam sekiz yaşında bisiklet ile oldu. Buna en büyük etken şüphesiz kasaba yaşamına geçmemizdi. Bu sayede araç kavramı hayatımızdan çıkmıştı. Hatırlıyorum şu anki şehir hayatına garip gelecek bir durum; yaya olarak kendi mahallem ve etraf mahalleleri dolaşma sürem yarım saati geçmiyordu. Her sabah evin küçüğü olmam nedeniyle fırına ekmek almak için beni gönderirlerdi. Ekmek almak benim görevim olmuştu, bana öğretilen buydu çünkü( küçüğüm ya) Sırf bu yüzden bisiklet kullanmayı öğrendim. Sabahları ekmek almaya gitmek tabiri caiz ile ölüm geliyordu. Sonrasında bir erkek kardeş sahibi oldum ve fırından ekmek alma sorumluluğunu kendisine devretim(ettik). Gelenek bu sevgili kardeşim; iyiki doğdun tekrardan...
Büyüyüp şehir hayatına geçtikten sonra da bu tutku devam etti. İstanbul’da bisiklet kullanmak pek mümkün değil, çünkü şartlar uygun değil buna. Bu keyfi adalarda yaşamak mümkün.(tavsiye ederim çok keyifli)
Asıl benim için iki teker gerçeği, 2004 yılında, İstanbul Park Orman’da, “Hog Festivali” ile başladı. Üç gün devam etti bu festival. İlk kez düzenlenmesine rağmen çok başarılı bir organizasyondu. Bu festivale katılmam da arkadaşlarım vasıtasıyla oldu, zaten bu festival sonrasında onların motor tutkusunu daha iyi anlamış oldum.
Festival üç günü kapsıyordu; ilk iki gün akşamları katılmıştık, son gün arkadaşlarımdan geçerli bir açıklama alamadan sabahın kör vaktinde alanda hazır bulunmam istemişti. süprizmiş(!).
Pazar sabahı alana vardığımda süpriz karşımdaydı. Park Orman giriş kapısında yüz adet Harley motor(!) Müthiş bir şey bu(!). Görüntüden çok alandaki ses dikaktimi çekiyordu. Dırın Dırın nnnnn(!) tak tak takkkkk....(!) O anı şuan hatırlıyor olmak bile aynı heyecanı yaşatıyor. Normal yaşam sürecinde karşıma çıkmayacak bir fotoğraf karesiydi bu...
Bu kadar motorun bir araya gelme nedeni HOG Festivali nedeniyle İstanbul’da kısa bir gezi gerçekleştirmek. Bu gezi için yurtdışından Harley kullanıcıları bile vardı. Hatta geziye katılan bir çift İskoç’tu... Benim için bu kadarını görmek bile yeterliydi işin aslı...
Ama süpriz bu kadarla bitmedi(!) ben de geziye “artçı” olarak katıldım ( doğum günü süprizi).Tarifi mümkün olmayacak bir duygu ile gezi başladı; İlk olarak Maslak’tan çıkış ve sonrasında Boğaz Köprüsün'den geçiş. Boğazdan geçiş anı o kadar güzeldi ki, arkama dönüp baktığımda gördüğüm şey muazzamdı; sonu belli olmayan bir motor grubu...ve o tutkunun sesi; dırın dırın ddıııınnnnnn(!) Sonrasında Anadolu Yakası’nda kısa bir tur ile tekrar Park Orman’a dönüş ve gezi son buldu.
Sonrasında motor sevdama artçı olarak devam ettim. Ve bu yıl da A2 ehliyetime kavuştum. Şu ara aktif olarak trafikte değilim. Çünkü henüz İstanbul trafiğinde var olmak adına cesaretimi toplayabilmiş değilim. Bu cesareti toplayabileceğimi de şu şartlarda olacak gibi görmüyorum. Bu anlamda endişelerim çok büyük.
Buna neden olarak pek çok motor kullanıcısının yaşadığı gibi benim de geçerli korkularım var... Öncelikle motor kullanma kültürünün henüz bulunduğumuz trafik ortamında yerleşmemiş olduğunu görüyorum.
Motor kullanıcıları tarfikte diğer araç sürücüleri için halayetten farksız, çünkü bizi görmüyorlar. Varlığımızı trafikte bir nevi kabul edemiyorlar. Şehir trafiğinde o kadar çok engel var ki; önünüzdeki araçlar, yanınızdan geçip giden araçlar, hatalı sollamaları, kaldırımda yürüyen yayalar, etrafınızda cep telefonuyla konuşup araba kullanmaya çalışanlar vs. Bir sürü örnek. Ve bunlara dahil olmak üzere yolların motor sürücüleri için uygun olmaması. Diğer sürücülerin istemeden de olsa canımıza kastetmiş olduğunu varsayarak ancak çok dikkatli olmak koşuluyla tarafikte var olmak mümkün olur. Her an en olmadık hareketi yapabileceklerini ve sürücüleri bu anlamda çok dikkatli gözlemlemek gerekli. Hatta bunları risk gruplarına ayırmak en doğrusu olur. Yüksek risk grubuna dahil olanlar; mesela taksi ve minibüsler, jeep tarzı araçlar gibi birinci dereceden risk grubuna dahil olanlar. Hemen gördüğünüz yerde uzaklaşın derim(!). yararlı olacaktır, yaşamda var olmak için:-)
Yukarıda saydıklarım yapılsa dahi trafikte yine de hayalet olarak varlığımız devam edecek.
Temennim, motor kullanıcıları olarak varlığımızın kabulü ve gerektiği kadar yardım ve saygı...
Belirtmeden geçemiycem; motor kullanıcıları kendi aralarında muhteşem bir dostluğa sahip ve aynı zamanda motor kullanıcıları dört teker araç kullanan kişiler. Yani B sınıfı sürücüsü olarak da trafikte varlıklarını devam ettiriyorlar. Ve bizler, nerde olursa olsun, tanısın ya da tanımasın doğal olarak gerçekleşen dostluklarımız ve paylaşımlarımızla bu davranışaların diğer sürücüler tarafından da algılanmasını ve çoğalmasını, bu sayede oluşacak dostluk ve paylaşım ile şu nefret ettiğimiz trafik ortamının biraz da olsa keyifli olmasını istiyoruz, diliyoruz.
Lütfen; trafikte bilinçli motor sürücüleri de var. Fark edelim ve varlıklarını görmezden gelmeyelim.
Ayaklarımızın yerden kesildiği andan, tekrar yere basmamızı sağlayan şey kurallardır şüphesiz.
Herkese keyif dolu sürüşler dilerim...
------------------------------------------------------------------------------------
Bu bir alıntıdır...
Birçok ailenin korkusu oğlunun motosiklete binmesidir. ölümden ve başka her türlü tehlikeli durumun çocuklarının başına gelmesinden korkarlar. benim senin başına gelmesinden en çok korktuğum şey ise hayatın zevklerini almadan yaşayan bir eğreltiotu olmandır.eğer yapmak istediğin şey orada duruyorsa ve aranızda bir tehlike dikilmişse, senin yapman gereken o tehlikeyi bertaraf edip, istediğin şeye ulaşmaktır. işte bunu yapamazsan hayatın ancak bir eğreltiotununki kadar heyecanlı olabilir.motosiklete bin oğlum, ama dikkat et, motosiklet tehlikelidir. o tehlikenin üzerine aptal gibi gitme. unutma sun tzu der ki; "kötü komutanlar önce savaşa girer, sonra nasıl kazanacağını düşünürler; iyi komutanlar önce nasıl kazanacağını bulmadan savaşa girmezler". önce viraja girip de sonra nasıl çıkacağını düşünen aptallardan olma. tehlikeleri en küçüğüne kadar bertaraf et. hep tam koruma kullan, bakımsız motorla yola çıkma, alkollü ya da yorgun binme, kafan bozukken taksi tut, bilmediğin yolda risk alma, diğer araç sürücülerinden köşe bucak kaç. tehlikeleri nasıl dibine kadar bertaraf edeceğini bilemiyorsan sakın motosiklete binme, çünkü o zaman bu işi beceremezsin demektir.motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet aşktır. sadece kızlardan bahsetmiyorum, motosiklet macerası yaşam aşkıyla doludur.güneşi batıracağın yeri bilmek, üzerinde yaşadığın toprakları karışı karışına gezmek, her yaş ve meslekten insanla yolunu paylaşmak ve bindiğin makinenin üzerinde sanki çığlık atarmış gibi kopup gitmek, hayatı dibine kadar yaşamak, ancak bu araçla mümkündür. motosiklet macerasının içinde yaşam aşkı olmayan insanların tek yaptığı ise teknik detayları birbirlerine anlatarak kocaman, yararlı ama sıkıcı bir ansiklopediyi yaşayıp gitmektir. aşkın ucunu bırakma, heyecanlı ve renkli ol, sıkıcı olma. sıkıcı olacaksan arabaya binip, hafta sonları futbol, akşamları ana haber seyrederek yaşayabilirsin, motosiklete ihtiyacın yok. günü yakalamayı bil oğlum, motosiklet senin yaşama enstrümanındır. kızlardan bahsetmiyorum dediysem, o kadar da demedim tabi. hani bazen pembe bir vespa üzerinde pembe kaskla kuğu gibi giden pembe pantolonlu bir kız görürsün ya? git yanaş, merhaba de ona. seni terslerse, kıza efendi gibi bir selam çakıp gazla bana gel, ensene bir tane patlatayım, sonra bira içmeye gideriz. hayatı böyle yaşayacaksın işte, öküz gibi, ödlek gibi değil. hem efendiliğini bozmayacaksın, hem de çılgınlığını koruyacaksın. ha hoşlandığın bir kız mı buldun? at motorunun arkasına, datça'ya götür onu, knidos'un sularıyla yıka. can yücel'in en sevdiğin şiirlerini okurken batan güneşi izlet ona, domuzbükü'nde yıldızları ört üstüne uyusun. sonra bu macera için bana teşekkür edeceksin. motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet isyandır. insanlık tarihi popüler kültürler ve onlara tepkiyle gelişen kültlerle doludur. rock tarihi, 68 kuşağı, avrupa bohemleri, beatnick'ler hep aynı heyecanla tutuştular. bugün bu ateş bir miktar sönmüş görünse de sen buna aldanma. insanoğlunun doğasında isyan vardır ve motosiklet bunun dışa vuruluş şekillerinin en güzellerinden biridir. motosiklet bir ulaşım aracı değildir, bir isyan aracıdır, bunu kafandan çıkarma. hayatın rutinlerine dikkat et oğlum. efendi ol ama içindeki serseriyi korumayı bil, akşam eve gelince takım elbiseni çıkarıp deri montunu giy. her zaman kravatın olabilir ama hiç yuların olmasın , her zaman bir patronun olabilir ama hiç efendin olmasın. eğer seni zincirliyorlarsa o patronu, arkadaşı ya da sevgiliyi dehleyip, kravatı çöz, kol saatini fırlatıp at, gemileri yakmayı bil.hayatımda tanımaktan keyif aldığım insanların neredeyse hepsi, günü geldiğinde hayatında radikal değişiklikler yaparken gözünü kırpmamış insanlardır.ve bu insanların neredeyse hepsi motorcudur.motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet dostluktur.bir motosiklet grubuna mutlaka gir. o motosiklet grubunun içerisindeki bir kavgaya ise asla girme. unutma ki insanın olduğu yerde sevgi de vardır, kavga da vardır. toplumdan soyut yaşama, yolu paylaş. ama kimliğini de kaybetme, yolunu şaşırma. toplumun içinde dur, ama tek başına ayakta dur, sonuçta yol yalnız senin yolundur unutma.herkesle konuştuğun gibi, her tip motora da bin, tutucu olma. "chopper gitmiyor, dönmüyor" diyenleri takma, altındaki v motorun ritmiyle dans etmeden isyanın ruhunu anlayamazsın. sıkı bir enduroyla off-road yapmadan doğaya fazla kavuşamazsın. ibrende bir kez olsun 200'leri görmeden de adrenalin seni ilk defa içki içmiş 15 yaşındaki kız gibi sarhoş eder durur. herkesi dinle ama hiç kimseye kulak asma. motosiklet türlerinin her biri farklı amaçlarla üretilmiştir, birini seçeceksen seç, ama hepsiyle barışık ol, hiçbirinin fanatiği olma.motosiklete bin oğlum, çünkü ben hep motosiklete bindim. ve şu hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biri bu. tek bir dakikasından bile pişman değilim ve iyi kötü her maceramın kıymetini bildim. hayatta öğrendiğim birçok şeyi bu iki tekerlekli cansız makineden öğrendim. motosikletle yaşa oğlum ve aradan yıllar geçerse ve ben motosiklete binemeyecek durumda olursam, gel bana maceralarını anlat, nereleri keşfettiğini, kimlerle hırlaştığını, kimlerle dost olduğunu, hangi şarabı kiminle içip, hangi güneşi nerede batırdığını. eğer ben ölmüşsem de çok önemseme. motor üzerinde ölmüşsem neden pişman olmadığımı anlayacak tek kişi sen olacaksın. eğer ölmemişsem şu pembeli kıza sor bakalım ablası var mı?sana bırakacağım en büyük miras, işte bu hayat rehberi, motosikletli hayatın ta kendisidir.motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet hayatın ta kendisidir.
özgün adı: lettera a un bambino mai nato
yazar: oriana fallaci
menşei: italya
türkçe'ye çeviren: pınar kür
yayınlayan: çağdaş dünya yazarlari
İki tekerle ilk tanışmam sekiz yaşında bisiklet ile oldu. Buna en büyük etken şüphesiz kasaba yaşamına geçmemizdi. Bu sayede araç kavramı hayatımızdan çıkmıştı. Hatırlıyorum şu anki şehir hayatına garip gelecek bir durum; yaya olarak kendi mahallem ve etraf mahalleleri dolaşma sürem yarım saati geçmiyordu. Her sabah evin küçüğü olmam nedeniyle fırına ekmek almak için beni gönderirlerdi. Ekmek almak benim görevim olmuştu, bana öğretilen buydu çünkü( küçüğüm ya) Sırf bu yüzden bisiklet kullanmayı öğrendim. Sabahları ekmek almaya gitmek tabiri caiz ile ölüm geliyordu. Sonrasında bir erkek kardeş sahibi oldum ve fırından ekmek alma sorumluluğunu kendisine devretim(ettik). Gelenek bu sevgili kardeşim; iyiki doğdun tekrardan...
Büyüyüp şehir hayatına geçtikten sonra da bu tutku devam etti. İstanbul’da bisiklet kullanmak pek mümkün değil, çünkü şartlar uygun değil buna. Bu keyfi adalarda yaşamak mümkün.(tavsiye ederim çok keyifli)
Asıl benim için iki teker gerçeği, 2004 yılında, İstanbul Park Orman’da, “Hog Festivali” ile başladı. Üç gün devam etti bu festival. İlk kez düzenlenmesine rağmen çok başarılı bir organizasyondu. Bu festivale katılmam da arkadaşlarım vasıtasıyla oldu, zaten bu festival sonrasında onların motor tutkusunu daha iyi anlamış oldum.
Festival üç günü kapsıyordu; ilk iki gün akşamları katılmıştık, son gün arkadaşlarımdan geçerli bir açıklama alamadan sabahın kör vaktinde alanda hazır bulunmam istemişti. süprizmiş(!).
Pazar sabahı alana vardığımda süpriz karşımdaydı. Park Orman giriş kapısında yüz adet Harley motor(!) Müthiş bir şey bu(!). Görüntüden çok alandaki ses dikaktimi çekiyordu. Dırın Dırın nnnnn(!) tak tak takkkkk....(!) O anı şuan hatırlıyor olmak bile aynı heyecanı yaşatıyor. Normal yaşam sürecinde karşıma çıkmayacak bir fotoğraf karesiydi bu...
Bu kadar motorun bir araya gelme nedeni HOG Festivali nedeniyle İstanbul’da kısa bir gezi gerçekleştirmek. Bu gezi için yurtdışından Harley kullanıcıları bile vardı. Hatta geziye katılan bir çift İskoç’tu... Benim için bu kadarını görmek bile yeterliydi işin aslı...
Ama süpriz bu kadarla bitmedi(!) ben de geziye “artçı” olarak katıldım ( doğum günü süprizi).Tarifi mümkün olmayacak bir duygu ile gezi başladı; İlk olarak Maslak’tan çıkış ve sonrasında Boğaz Köprüsün'den geçiş. Boğazdan geçiş anı o kadar güzeldi ki, arkama dönüp baktığımda gördüğüm şey muazzamdı; sonu belli olmayan bir motor grubu...ve o tutkunun sesi; dırın dırın ddıııınnnnnn(!) Sonrasında Anadolu Yakası’nda kısa bir tur ile tekrar Park Orman’a dönüş ve gezi son buldu.
Sonrasında motor sevdama artçı olarak devam ettim. Ve bu yıl da A2 ehliyetime kavuştum. Şu ara aktif olarak trafikte değilim. Çünkü henüz İstanbul trafiğinde var olmak adına cesaretimi toplayabilmiş değilim. Bu cesareti toplayabileceğimi de şu şartlarda olacak gibi görmüyorum. Bu anlamda endişelerim çok büyük.
Buna neden olarak pek çok motor kullanıcısının yaşadığı gibi benim de geçerli korkularım var... Öncelikle motor kullanma kültürünün henüz bulunduğumuz trafik ortamında yerleşmemiş olduğunu görüyorum.
Motor kullanıcıları tarfikte diğer araç sürücüleri için halayetten farksız, çünkü bizi görmüyorlar. Varlığımızı trafikte bir nevi kabul edemiyorlar. Şehir trafiğinde o kadar çok engel var ki; önünüzdeki araçlar, yanınızdan geçip giden araçlar, hatalı sollamaları, kaldırımda yürüyen yayalar, etrafınızda cep telefonuyla konuşup araba kullanmaya çalışanlar vs. Bir sürü örnek. Ve bunlara dahil olmak üzere yolların motor sürücüleri için uygun olmaması. Diğer sürücülerin istemeden de olsa canımıza kastetmiş olduğunu varsayarak ancak çok dikkatli olmak koşuluyla tarafikte var olmak mümkün olur. Her an en olmadık hareketi yapabileceklerini ve sürücüleri bu anlamda çok dikkatli gözlemlemek gerekli. Hatta bunları risk gruplarına ayırmak en doğrusu olur. Yüksek risk grubuna dahil olanlar; mesela taksi ve minibüsler, jeep tarzı araçlar gibi birinci dereceden risk grubuna dahil olanlar. Hemen gördüğünüz yerde uzaklaşın derim(!). yararlı olacaktır, yaşamda var olmak için:-)
Yukarıda saydıklarım yapılsa dahi trafikte yine de hayalet olarak varlığımız devam edecek.
Temennim, motor kullanıcıları olarak varlığımızın kabulü ve gerektiği kadar yardım ve saygı...
Belirtmeden geçemiycem; motor kullanıcıları kendi aralarında muhteşem bir dostluğa sahip ve aynı zamanda motor kullanıcıları dört teker araç kullanan kişiler. Yani B sınıfı sürücüsü olarak da trafikte varlıklarını devam ettiriyorlar. Ve bizler, nerde olursa olsun, tanısın ya da tanımasın doğal olarak gerçekleşen dostluklarımız ve paylaşımlarımızla bu davranışaların diğer sürücüler tarafından da algılanmasını ve çoğalmasını, bu sayede oluşacak dostluk ve paylaşım ile şu nefret ettiğimiz trafik ortamının biraz da olsa keyifli olmasını istiyoruz, diliyoruz.
Lütfen; trafikte bilinçli motor sürücüleri de var. Fark edelim ve varlıklarını görmezden gelmeyelim.
Ayaklarımızın yerden kesildiği andan, tekrar yere basmamızı sağlayan şey kurallardır şüphesiz.
Herkese keyif dolu sürüşler dilerim...
------------------------------------------------------------------------------------
Bu bir alıntıdır...
Birçok ailenin korkusu oğlunun motosiklete binmesidir. ölümden ve başka her türlü tehlikeli durumun çocuklarının başına gelmesinden korkarlar. benim senin başına gelmesinden en çok korktuğum şey ise hayatın zevklerini almadan yaşayan bir eğreltiotu olmandır.eğer yapmak istediğin şey orada duruyorsa ve aranızda bir tehlike dikilmişse, senin yapman gereken o tehlikeyi bertaraf edip, istediğin şeye ulaşmaktır. işte bunu yapamazsan hayatın ancak bir eğreltiotununki kadar heyecanlı olabilir.motosiklete bin oğlum, ama dikkat et, motosiklet tehlikelidir. o tehlikenin üzerine aptal gibi gitme. unutma sun tzu der ki; "kötü komutanlar önce savaşa girer, sonra nasıl kazanacağını düşünürler; iyi komutanlar önce nasıl kazanacağını bulmadan savaşa girmezler". önce viraja girip de sonra nasıl çıkacağını düşünen aptallardan olma. tehlikeleri en küçüğüne kadar bertaraf et. hep tam koruma kullan, bakımsız motorla yola çıkma, alkollü ya da yorgun binme, kafan bozukken taksi tut, bilmediğin yolda risk alma, diğer araç sürücülerinden köşe bucak kaç. tehlikeleri nasıl dibine kadar bertaraf edeceğini bilemiyorsan sakın motosiklete binme, çünkü o zaman bu işi beceremezsin demektir.motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet aşktır. sadece kızlardan bahsetmiyorum, motosiklet macerası yaşam aşkıyla doludur.güneşi batıracağın yeri bilmek, üzerinde yaşadığın toprakları karışı karışına gezmek, her yaş ve meslekten insanla yolunu paylaşmak ve bindiğin makinenin üzerinde sanki çığlık atarmış gibi kopup gitmek, hayatı dibine kadar yaşamak, ancak bu araçla mümkündür. motosiklet macerasının içinde yaşam aşkı olmayan insanların tek yaptığı ise teknik detayları birbirlerine anlatarak kocaman, yararlı ama sıkıcı bir ansiklopediyi yaşayıp gitmektir. aşkın ucunu bırakma, heyecanlı ve renkli ol, sıkıcı olma. sıkıcı olacaksan arabaya binip, hafta sonları futbol, akşamları ana haber seyrederek yaşayabilirsin, motosiklete ihtiyacın yok. günü yakalamayı bil oğlum, motosiklet senin yaşama enstrümanındır. kızlardan bahsetmiyorum dediysem, o kadar da demedim tabi. hani bazen pembe bir vespa üzerinde pembe kaskla kuğu gibi giden pembe pantolonlu bir kız görürsün ya? git yanaş, merhaba de ona. seni terslerse, kıza efendi gibi bir selam çakıp gazla bana gel, ensene bir tane patlatayım, sonra bira içmeye gideriz. hayatı böyle yaşayacaksın işte, öküz gibi, ödlek gibi değil. hem efendiliğini bozmayacaksın, hem de çılgınlığını koruyacaksın. ha hoşlandığın bir kız mı buldun? at motorunun arkasına, datça'ya götür onu, knidos'un sularıyla yıka. can yücel'in en sevdiğin şiirlerini okurken batan güneşi izlet ona, domuzbükü'nde yıldızları ört üstüne uyusun. sonra bu macera için bana teşekkür edeceksin. motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet isyandır. insanlık tarihi popüler kültürler ve onlara tepkiyle gelişen kültlerle doludur. rock tarihi, 68 kuşağı, avrupa bohemleri, beatnick'ler hep aynı heyecanla tutuştular. bugün bu ateş bir miktar sönmüş görünse de sen buna aldanma. insanoğlunun doğasında isyan vardır ve motosiklet bunun dışa vuruluş şekillerinin en güzellerinden biridir. motosiklet bir ulaşım aracı değildir, bir isyan aracıdır, bunu kafandan çıkarma. hayatın rutinlerine dikkat et oğlum. efendi ol ama içindeki serseriyi korumayı bil, akşam eve gelince takım elbiseni çıkarıp deri montunu giy. her zaman kravatın olabilir ama hiç yuların olmasın , her zaman bir patronun olabilir ama hiç efendin olmasın. eğer seni zincirliyorlarsa o patronu, arkadaşı ya da sevgiliyi dehleyip, kravatı çöz, kol saatini fırlatıp at, gemileri yakmayı bil.hayatımda tanımaktan keyif aldığım insanların neredeyse hepsi, günü geldiğinde hayatında radikal değişiklikler yaparken gözünü kırpmamış insanlardır.ve bu insanların neredeyse hepsi motorcudur.motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet dostluktur.bir motosiklet grubuna mutlaka gir. o motosiklet grubunun içerisindeki bir kavgaya ise asla girme. unutma ki insanın olduğu yerde sevgi de vardır, kavga da vardır. toplumdan soyut yaşama, yolu paylaş. ama kimliğini de kaybetme, yolunu şaşırma. toplumun içinde dur, ama tek başına ayakta dur, sonuçta yol yalnız senin yolundur unutma.herkesle konuştuğun gibi, her tip motora da bin, tutucu olma. "chopper gitmiyor, dönmüyor" diyenleri takma, altındaki v motorun ritmiyle dans etmeden isyanın ruhunu anlayamazsın. sıkı bir enduroyla off-road yapmadan doğaya fazla kavuşamazsın. ibrende bir kez olsun 200'leri görmeden de adrenalin seni ilk defa içki içmiş 15 yaşındaki kız gibi sarhoş eder durur. herkesi dinle ama hiç kimseye kulak asma. motosiklet türlerinin her biri farklı amaçlarla üretilmiştir, birini seçeceksen seç, ama hepsiyle barışık ol, hiçbirinin fanatiği olma.motosiklete bin oğlum, çünkü ben hep motosiklete bindim. ve şu hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biri bu. tek bir dakikasından bile pişman değilim ve iyi kötü her maceramın kıymetini bildim. hayatta öğrendiğim birçok şeyi bu iki tekerlekli cansız makineden öğrendim. motosikletle yaşa oğlum ve aradan yıllar geçerse ve ben motosiklete binemeyecek durumda olursam, gel bana maceralarını anlat, nereleri keşfettiğini, kimlerle hırlaştığını, kimlerle dost olduğunu, hangi şarabı kiminle içip, hangi güneşi nerede batırdığını. eğer ben ölmüşsem de çok önemseme. motor üzerinde ölmüşsem neden pişman olmadığımı anlayacak tek kişi sen olacaksın. eğer ölmemişsem şu pembeli kıza sor bakalım ablası var mı?sana bırakacağım en büyük miras, işte bu hayat rehberi, motosikletli hayatın ta kendisidir.motosiklete bin oğlum, çünkü motosiklet hayatın ta kendisidir.
özgün adı: lettera a un bambino mai nato
yazar: oriana fallaci
menşei: italya
türkçe'ye çeviren: pınar kür
yayınlayan: çağdaş dünya yazarlari
Yorumlar