Kendini Bilmek, Hislerini Bastırmamak
Bazen aynı düşünceyi farklı kaynaklardan duyunca kafanda bir şey netleşiyor. Dr. Gabor Maté’nin bir videosunu izlerken fark ettim bunu. Diyor ki: “Eğer kötü hissediyorsan, bu bir uyarıdır.” Bastırma, yok sayma, halının altına süpürme… Duyguların hepsi aslında bir tür içsel veri. Ve bu verileri dikkate almadığında, sistem bir yerden hata vermeye başlıyor.
Bu yaklaşım bana Mevlânâ’nın o çok bilinen sözünü hatırlattı:
“Her şey düşüncededir.”
Yani his, aslında zihnin bir yansıması. Duygunun ne olduğunu anlamaya çalışırsan, seni oraya götüren düşünceyi de çözmeye başlarsın. Bu noktada mesele sadece ruhsal bir süreç olmaktan çıkıyor, zihinsel bir farkındalığa dönüşüyor.
Sonra Sokrates giriyor devreye:
“Kendini bil.”
O kadar yalın ve net ki… Ama bu “kendini bil” sözü bana göre yalnızca kim olduğunu keşfetmekle ilgili değil. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü, neye neden tepki verdiğini anlamakla da ilgili. Çünkü kendini tanımıyorsan, başkalarının beklentilerine göre şekillenmeye başlıyorsun. Kendi kararların sandığın şeyler, aslında çoğu zaman dış dünyanın yansımaları oluyor.
Ben artık şöyle bakıyorum:
Duygularına mesafe koymak değil mesele. Onlara alan açmak.
Ne zaman kötü hissediyorsam, artık “neden böyle hissediyorum?” diye soruyorum. Kaçmadan, bastırmadan, abartmadan… sadece bakıyorum.
Bazen cevap hemen çıkmıyor ama olsun. Görmezden gelmekten daha sağlıklı.
Çünkü hissetmek, canlı olduğunun işaretidir. Bastırmak ise önce duyguları, sonra kendini yok saymaktır.
Ve küçük bir hikâye…
Bir gün bir öğrenci, bilge bir ustaya sorar:
— “Hocam, bazen öyle hissediyorum ki, kalbim darmadağın. Ne yapacağımı bilemiyorum.”
Usta, sessizce eline bir bardak verir ve şöyle der:
— “Bu bardağı suyla doldur ve bir gün boyunca taşı. Ama sakın içme, dökme, bırakma.”
Öğrenci gün boyu bardağı taşıdı, dikkatle korudu. Akşam olup geri geldiğinde yorgundu.
Usta sordu:
— “Nasıl geçti günün?”
Öğrenci içini çekti:
— “Zordu. Elim hep doluydu. Rahat hareket edemedim.”
Usta gülümsedi:
— “İşte bastırdığın duygular da aynen böyledir. Onları taşırken yaşadığını sanırsın ama aslında hep elin doludur. Ancak bıraktığında özgürleşirsin.”
Bazen bir şeyi anlamak için çok fazla kaynağa gerek yok.
Bir söz, bir hikâye ya da bir his yetiyor.
Önemli olan bakmayı öğrenmek.
Ve en önemlisi: kendinden kaçmamak.
Yorumlar