Güzel Atlar Şehri Kapadokya

28 Nisan Cumartesi saat 03:30 uykunun en derin anı… Uyandım!


05:00da İstanbul-Atatürk Havaalanında olmamız gerekli. Saat 06:00’da İstanbul’dan Ankara’ya uçuyoruz. Bugün her şey yolunda giderse Ankara üzerinden Kapadokya’da olmayı planlıyoruz.

Valizimi kaç kez boşalttım bilmiyorum, çünkü bugün İstanbul’da hava yağmurlu. Eğer Kapadokya’da da hava yağmurlu ise valizde bulunan kıyafetler hiçbir işe yaramayacak…

04:30! İstanbul ne kadar sessiz, sakin, havada yağmur sonrası oluşan doğal bir sakinlik hakim…

Derya ile çek çekli valizlerimizi çekiştirerek hava alanında uçuş noktamızda bekliyoruz…

Heyecanlıyız, çünkü Kapadokya’yı çok merak ediyorum… Merak ve uykusuzluk arasında uçuş başlıyor. Yolculuklar uzun ya da kısa sürsün, uyurum ben. Bu kısa uçak yolculuğunda da hiç zorlanmadan bıraktığım yerden rüyaya dalıyorum. Ta ki uçuş görevlisinin koltuğunuzu dik duruma getirin uyarısını algılayana kadar… Başarılı bir uçuş sonrası Ankara’dayız. Sabah erken bir saat olması sanırım, havaalanı karmaşadan uzak sessiz, kendi halinde bizi karşılıyor.

Ankara’da, Ağrı Dağı tırmanışında tanıştığım dünya tatlısı arkadaşım Salim’le buluşup, Kapadokya’ya doğru yol alacaktık. Havaalanında Salim arkadaşımızı beklerken kahve molası veriyoruz ve bu sayede uykum bir nebze açılıyor…

Her gezide totem olmalı; Kapadokya dilek ağacı
Saat 08:00 sularında Ankara’dan yola çıkıyoruz. En son Ankara’ya 2003 senesinde gelmiştim ve bu süreçte sanırım Ankara’da çok bir şey değişmemiş. Yahya Kemal ne güzel söylemiş; Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür”…

Yollar… yollar… uçsuz bucaksız yollar… yollar olmadan bir yere ulaşmak mümkün değil, yollar doğanın haritası gibi… Bu kadar yola gözlerim dayanmıyor ve biraz kestiriyorum… Bu biraz kestirme durumu sorunsuz bir halde Kapadokya’ya ulaştırıyor beni :)
Hava müthiş güzel, güneş en tepede, pırıl pırıl parlıyor… Çok şanslıyız ve bu şansımız şu dört günlük gezi boyunca devam eder; inşallah…

Kapadokya; peri bacaları… bu doğa harikasını görmek ilk bakışta beni şaşırtmıştı. Kafamı nereye çevirsem doğa harikası peri bacaları göze çarpıyor, şehir hayatından farklı olan bu görsel şölen bir süre sonra beni sarhoş etmeye yetiyordu… Bir arkadaşım burada iki haftadan fazla kalınırsa, kişi buraya aşık olur ve buraya yerleşir demişti… Bu nedenle ben de bu ruh haline bürünebilir miydim?… İnanılmaz bir görsel sanat şöleni hakim buralarda…

Buranın en yüksek bölümüne gidip, türk kahvelerimizi manzaraya karşı yudumluyoruz… hani burada hiçbir şey yapmadan öylece oturup etrafı izleyebilirim… Biz de tüm gün olmasa bile birkaç saatimizi burada geçiriyorduk… Doğa bize cömert davranıyordu ve havanın da güzelliğinde manzara pırıl pırıl kendi izletiyordu...

Hasan Dağı sen ne kadar heybetli ve güzelsin...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Etekleri Zil Çalmak

Prensip sahibi olabilmek