Kayıtlar

Nisan, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nazım'dan Piraye'ye

Resim
Nazım'dan Piraye'ye “ Yeryuzunde hicbir insan, hicbir insana benim sana yaptigim kötülüğü yapmamistir. Bütün bunlara ragmen gel! Sana “gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, Öyleyim iste! Fakat gel! Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalniz birakma!"
Resim
Eğer geçmişle mücadele etmek zorunda değilsen, hatıralar harika şeylerdir.

Haydarpaşa'dan Eskişehir; Eskişehir'den Kütahya; Kütahya'dan Bilecik; Bilecik'den İstanbul!

Resim
23 Nisan Cuma; Saat 05:00 suları, saatimin alarmının dur duraksız çalması ile gözlerimi aralıyorum güne... Eğer elimi çabuk tutmaz isem treni kaçırabilirim. Saat 07:00'de Haydarpaşa limanında olmam gerekli. Hava henüz aydınlanmamış bile, bu sayede etrafda çıt çıkmıyor, sadece sabah ezanı bu sessizliğe karşı cesaretli davranmış görünüyor. Allahtan akşamdan sırt çantamı hazırlamışım, tek gözüm açık halde toparlanıp evden çıkıyoruz... Caddeye adım attığım anda fark etmemek mümkün değil çıt çıkmıyor, in cin bile top oynamıyor, bu saatte sokakda olmak pek de akıl karı değil gibi:) sadece ayak seslerim hakim caddede... Her adımda ister istemez ayaklarıma bakıyorum:)) Tahminimden daha erken Kadıköy/Haydarpaşa istasyonundayım! Burada da aynen cadde sessizliği hakim... İnternetten rezervasyon yaptırdığımız biletlerimizi sıra beklemeden ceos sistemi sayesinde alıyoruz. Hava bugün güzel olacak gibi görünüyor, henüz trenin hareket etmesine vakit var, İstasyon'un dışına çıkıyorum, vapur isk

Before Sunset

Resim
-Celine; Sanırım gençken karşılaşabileceğin birçok güzel insan olduğunu düşünüyorsun. Hayatının geri kalanında ise bunun sadece birkaç defa olabileceğini anlıyorsun.

Meyve çekirdekleri....

Resim
Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. bu sene (2010) dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, yani toprağın bereketinin yüksek olacağı bir yıl. . Bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin. Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün. Gömme imkanınız yoksa bi poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın ( yada arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler… Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir ! Bunu yapmayın ve yaptırmayın. Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan yada dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış. En

Bugün için!

Resim
Bazı insanlar herşeyi olduğu gibi görür ve 'neden' diye sorarlar. Bense herşeyi asla olmadığı biçimde hayal eder ve 'neden olmasın' diye sorarım...“ Bernard SHAW

La Môme

Resim
Bugün film partisi yapmak istedim. Ancak ilk film ile nokta atışı yapmışım, bu sayede hala kendime gelmiş değilim... "Kaldırım Seçesi", Edith Piaf'ın hayatını konu alıyor. Film bir tarafa, müzikler bir tarafa, hikaye bir tarafa, en önemlisi Marion Cotillard oyunculuğu müthiş! Tüm bunlar sayesinde Edith'la birlikde ben de aşık oldum film boyunca... Filmin ortalarına doğru Marlene Dietrich'i dahi görmeniz mümkün... Film, Yirmialtıncı Uluslararası İstanbul Film Festivalinde'de gösterilmişti. O kadar ki kapalı gişe oynamış ve herkesin izlemesi mümkün olmamasına üzülmüyorum, bi lakis müthiş bir film.... iyi seyirler...

seni

Resim
Ben kazanıcam! seni... Hayatım boyunca mücadele ettimse... Bu kadar mücadele sonucunda da... Kulağına gelip sadece fısıldıyacağım; seni seviyorum! seni!

Güvenimi sürüklediler

Kaç yaşındasın; seni bu yaşında sürüklediler. Senden kaç yaş büyük hem de kolluk görevlileri yaptıysa bunu; İçler acısı, yüreğim parçalandı. Hunharca dövülen Van'daki Hatip'in hikayesini biraz önce Tv.de izledim... İster istemez insanın gözleri doluyor... Durumunu anlamak çok da kolay değil! Olayları anlamak da çok kolay değil... Daha mı dikkat etmek gerekiyor, korunacak, sığınacak durumda mağdur olmak çok acı şüphesiz. Herşeyden önce bu yaştaki çocuğun yaşadığı duygusal travma nasıl atlatılır, bu düşündürücü... Muhabir; Kızgın mısın Hatip? Hatip; Kırgınım, daha çok üzgünüm!

Kahramanım Hector!

İzlediğim her filmde bir karakter dikkatimi çeker, bu iyi ya da kötü olabilir... Eğer Troy filmini izlediniz ise benim asıl karakterim "Hector" 'dur. İyi bir oğul, iyi bir eş, vatan sever ve iyi bir savaşçı. Bu karakter tam dört dörtlük yaratılmış. Tabi ister istemez Hector karakterini bugüne uyarlıyorum, ne yapayım elimde değil. Bakın ortaya en çıkıyor? İyi bir çocuk yetiştirmek artık çok kolay değil. Öyleki çocuğumuz daha ana okuluna başladığında türlü sınavlardan geçmekde. Türlü sınavlarda hep en iyisi olma çabasında yarış halinde... İyi eğitim de kolejde eğitim ile şart oldu. Koleje dahil olarak hafta sonları da kolejdeki dersleri daha iyi olması açısından dershane savaşı baş göstermekde. Çocuk bu koşturma içerisinde sosyal olmak adına belki şans eseri isteyerek ya da istemeyerek(zorlanarak/özenti) hobi olarak bir ya da iki kursa daha gitmekde. Düşünün çocuğumuz dünyaya geldiğinde bir kral ya da kraliçe olarak doğmakda; aynen Hector gibi bir prens edasında ailenin en

Bakış Açısı

Son zamanlarda çokça duyduğum bir laf, bana göre en kestirmeden bir kaçış gibi... Prensip den farklı bir anlamı olmasına rağmen sanki aynı anlama geliyormuş gibi ifade edilmekde... Hani bu bir trend ise öncelikle neye karşı bir bakış açısı oluşturduğumuz, sonrasında katılmadığımız konular dışında nelere katıldığımız önemli... Özentilerle dolu bakış açıları, bakış açımızı ne kadar genişletebilir? Bu anlamda her döneme ayak uydurmak adına farklı bakış açıları ile yaşamda yer edinmeye çalışmak üzücü... İşin aslı asıl sevgi/aşk olgusunda bakış açısından bahsetmek istiyorum; günümüz ilişki anlayışında sevmeden, sevişmek!... İlk önce sevişiyorsun, sonra sevmek için uğraşıyorsun. Eğer sevemiyorsan, en doğalından ten uyumumuz yok demek! Hiç düşündünüz mü bunun sıkı sıkıya sarıldığımız aşka bakışımızı nasıl etkilediğini... Peki ten uyumu ne demektir allah aşkına? Çok büyük açıklamalar yapmak doğru olmayacak ancak şu değil midir ilişkiyi başlatan; O ilk gördüğün anda seni büyülüyorsa ten uyumu

before sunrise

Resim
var mıdır şu zamanda böyle tesadüf karşılaşmalar ya da filmdeki gibi başlayan tanışma hikayeleri duydunuz mu? Etrafımdaki en yeni jenerasyon Yeğenlerime sorsam bunun ancak filmlerde olacağını belirtirlerdi şüphesiz...! Filmi bu kadar kalıcı ve içten yapan nedir acaba? Aslında filmin genel konusu sadece dialoglardan oluşmakda. Film boyunca devam eden iki kişinin sohbetleri... Ve bu iki karakterin birbirinden ne kadar farklı olduğu... Farklı kültürlerde yetiştikleri için mi dialoglar bu kadar akıcı,samimi ve dikkat çekici gelmekde acaba? Sanırım büyü çoğunlukla burada saklı; her zaman farklı olan dikkat çekicidir, değil mi?... Bu filmde de ben bunu yakaladım... Bilinen klişe aşk hikayelerinden farklı işlenmiş ve her cümleyi kaçırmadan pür dikkat izlettiriyor. Belki de oyunculukları bu sayede arka tarafa atabiliyorsunuz... Ancak Viyana sokaklarını arka plana atmak mümkün değil... Çok etkileyici... Bu filmin ikinci versiyonu da var... Yıllar sonra iki karakter tekrar bir araya geliyorlar,

sağım solum sobe! saklanmayan ebe!

Resim
Çorapların kirlendiğinde onları yıkarsın. Buna benzer pek çok nesnenin yerine yenisini alabilirsin. Somut varlıklardan oluşan çevreni değiştirebilirsin. Fiyatı olan herşey değiştirilebilir. Ev/araba/telefon/ işini bile değiştirebilirsin. Ancak yaşamında yer etmiş, bir yer edinmiş kişileri hayatından çıkartamazsın. Haydi ben gidiyorum deyip çekip gidemezsin... Yaşamda sana bir konum verilmiş sen de yerini belirlemiş isen çekip gitmek çok da kolay olmaz.... Evet Fethiye sen burdasın, şu saatlerde şunları yaparsın... Buralara takılırsın... Senle ilgili bilinenler bunlar... Bir anda kayıp olamazsın... Hesapsız kitapsız hokus/pokus yapamazsın... Yaşamda obje görevinde herşeyin yerine bir yenisini alabilirsin, ya da çıkartabilirsin...ertesi günü Güney Amerika'da olabilirsin! Ya da Hindistan'a gidebilirsin... ancak bunlar sadece gidiş ve gelişlerdir.... Kendine bir hayat kurdunsa ve farkında olmadan bu yaşantıda etrafına roller sundunsa bu rollerden istifa etmen çok da kolay olmaz! Ya
Resim
Bu yazıyı daha önce de paylaşmışdım ancak bir kez daha paylaşmak istedim! Kendi kendime evlilik olmalı mı düşüncesinde hayıflanırken, etrafımda ne çok boşanma arifesinde insan varmış meğer! Daha geçen yıl binbir heyecan ile yaşamlarını birleştiren, bu düşünce ışığında yeni bir yaşam kuran arkadaşlarım bu yıl ayrılmak üzere. İşte bu yüzden düşünüyorum ben de "yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal". Birini çok sevip de sonrasında nasıl nefret etme duygusunu yaşarsın? Nedir seni bu hale sokan? Bu kadar mı körleşiyoruz da sonrasında fark ediyoruz gerçekleri? Gerçek dediğimiz de nedir, onu da tartışmak lazım! Aslında en büyük sorun biz herşeyi tartışır olduk. Herşeyi haklıyım ya da haksızsın boyutunda konuşur olduk. Konuşmanın adabı değişdi, konuşmak hiç susmamacasına devam eden -ler, +lar olup bizleri yönlendirdiler. Oysaki ilk tanıştığın günü hatırlamakla başlamalı herşey! Eskiler demek istemiyorum artık! Annelerimiz, babalarımız nasıl başarmışlar, nasıl bir ömür sevgileri