Bakıyorum ve Görüyorum Ama Nafile Çaba

Çalışmaya ara verince vakti biraz daha özgür değerlendiriyorum. Daha sakin ve programlı geçiyor günler kendi kontrolümde. En azından sağımdan solumdan ne geçiyor diye gözlem yapıyorum. Açıkçası dikkatimi çeken bazı durumlar var. Bunu eleştirisel olarak yazmayacağım. Bu artık bir yaşam dinamiği haline gelmiş. Bundan kaçamıyorsun. Ve müdahale etmek de aşırı yorucu bir yaklaşım. Yine de sakin kalıp durum tespiti ile ele almaya çabalıyorum. Gelelim gözlemlerime :)) 

Gözlem bir; insanlar sessizliği sevmiyor. Gerçekten sevmiyorlar.

Bir kafeye oturuyorsun, müzik son ses. Metroda kulaklık takmamış biri telefondan dizi izliyor. Doğada yürüyüşe çıkıyorsun, hoparlörden müzik açılmış. Sessizlik, sanki tehlikeli bir şeymiş gibi kaçılıyor. Çünkü sessiz kalınca insan kendisiyle karşılaşıyor. Ve belki de bundan korkuluyor en çok.

İkincisi, kolay olanı bile yapmıyoruz.

Sitede çöp odası var mesela. Toplasan yirmi adım. Kapıyı açıyorsun, şutu kaldırıp çöpü atıyorsun. Elin mi kirlendi? Mimar düşünmüş; hemen yanına bir çeşme koymuş. Ama yok. Bazı komşular çöpü evinin kapısının önüne bırakıyor. Sanki oradan her gün gelip çöp alan bir görevli var. Ve bunu yapan kişi, dışarıda karşına çıksa sana saatlerce ülke nasıl kurtarılır anlatır. Sahip olduğu bilgilerle dünya düzenini değiştirir ama kendi çöpünü üç adım ileriye götürmez.

Üçüncüsü, doğaya tahammül yok.

Evinin önünde bir ağaç var diye kestirmek isteyen insanlar var. “Manzaram kapanıyor,” diyor. O manzara da nereyi görüyor caddede bir bina...“Böcek yapar,” diyor. “Fare çıkar,” diyor. Sokaktaki plastik poşet, evdeki deterjan kokusu, balkondaki küllük batmıyor gözüne ama ağaç batıyor. Çünkü o doğal, filtresiz ve kendiliğinden. Estetik değil, zahmetli çünkü.

Gölgesini isteriz ama dalını istemeyiz. Oksijenini soluruz ama kökünü budamaya çalışırız.

Albert Camus’nün dediği gibi:

“İnsan, içinde yaşadığı çelişkilerle tanınır.”

Ve biz bu çelişkileri artık sadece yaşamıyoruz; savunuyoruz da.

Oysaki çocukken böyle miydi bakış açımız bizim?

Sessizlik oyun alanımızdı, gürültüye ihtiyaç duymazdık.

Çöp atacak yer yoksa cebimize koyardık.

Bir ağacın gölgesine oturur, dalını kırmaya kıyamazdık.

Şimdi ise çöpü kapımızın önüne, gölgeyi ise şikayet dilekçesine bırakıyoruz.

Ağaç duruyor tabiki, eğer bir gün uyanıp ağaç olmaz ise o zaman o ağaçtan haberi olmayan başka şehirde yaşayan kişi de bundan etkilenecek. Haberim yoktu diyemeyecek kimse... 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Prensip sahibi olabilmek

Etekleri Zil Çalmak