İlişkilerde Dönüşümün İzleri: Gölge Yanın ve Sen
Hayatın içindeki bazı ilişkiler, sıradan karşılaşmalar değildir. Onlar birer eşik gibidir; bizi kendimizle yüzleşmeye davet eder. Başlangıçta güvenli görünen yakınlık, zamanla görünmez bir sınava dönüşür. Çünkü bir taraf kendi yaralarını saklamaya çalışırken, diğer taraf farkında olmadan daha fazla sorumluluk üstlenir.
Kendini Gizleyen İnsanın Psikolojisi:
İnsanın en büyük çıkmazlarından biri, yakınlaşma isteği ile ondan duyduğu korku arasındaki çelişkidir. Bazıları sevmeyi ister ama sevmeyi göstermekten kaçınır. ( Buna uzmanlar kaçıngan kişilik demişler. ) Çünkü sevgi, kırılganlığı açığa çıkarır. Bu yüzden duygularını saklar, mesafe oyar, geri çekilir. Fakat bu gizlenme hali, eninde sonunda ilişkinin görünmez sınavına dönüşür.
Dengenin Kırıldığı Nokta:
Sessizlikler, geri çekilmeler, kontrol çabaları derken ilişkide görünmez bir dengesizlik doğar. Albert Camus'un dediği gibi:
" Kışın ortasında, içimde yenilmez bir yaz olduğunu keşfettim". İşte tam da bu kırılma noktası, insanın kendi içinde uyanışa geçtiği andır. Artık aynı oyunun içinde kalınmaz, sınırlar çizilir, mesafe korunur.
Kaçış ve Yüzleşme:
Kontrolü elinde tutmaya alışkın taraf için bu değişim hiç kolay değildir. Çünkü duyguları devreye girmiştir bir kere... Kaçış, duygudan vazgeçmeye iter. En zoru ve yıpratıcı olanı sanırım bu. Zaman geçtikçe duygular ben buradayım geri dön der ama dönüş zordur. Bu da acı veriri. Sıra yüzleşmeye geldiğinde ise, gölge yanın devreye girer. Bu dönüşümün başladığı andır. Sağlıklı olan da budur. İlişki bitse bile değişim, gerçekliğini görmeye başlar.
Nietzsche şöyle der:
" Kendi içindeki kaosu kucaklamadan bir yıldız doğuramazsın". Kaçış kısa vadede seni haklı çıkartır, ama aynı döngüyü ve duygu kaçışlarını yaşaman kaçınılmaz. Yüzleşme bu yüzden sancılıdır, ama yapman gereken yüzleşmekten kaçmamaktır.
Gölgenin Aynası:
Carl Gustav Jung şöyle der:
"Kendi karanlığını bilmeyen, başkalarının karanlığını asla göremez". İlişkiler, aslında bu karanlığı açığa çıkaran aynalardır. Karşımızdaki kişi bize, kendi içimizde görmekten kaçtığımız yanları gösterir. Bu yüzden bazı karşılaşmalar kolay değil sanıyorum. Çünkü bizi en çok kendimizle yüzleştiren bu değil mi?
Sessizliğin Ardından:
Kaçışı seçen taraf, zamanla duygularını dolaylı biçimlerde göstermeye yönelir. Uzun bir sessizlikten sonra gelen kıpırtı.... Bazen varlığını hatırlatır, ama yine yüzleşmediği için duygular savrulur içinde...
Dönüşümün Başlangıcı:
Gerçek yüzleşme gerçekleştiğinde, insan ışığını bazen dışarıdan, bazen de içeriden geldiğini fark eder. Montaigne burada şu sözü ile açıklar: "İnsanın en büyük yolculuğu, kendi içine yaptığı yolculuktur." Bu yolculuk sarsıcı ve değişim doludur. Ancak sevgiyi keşfetmek buradan başlıyor.
Benim Bakış Açım:
Benim bu konudaki bakış açım hiç değişmedi. Yeni tanıştığım kişilere genel 100 üzerinden değerle yaklaşırım. Sonrasında bu değer ya aşağıya iner ya da olduğu gibi kalır. Ancak birine baştan 100 değer verirsen, o kişi sana kendi gerçek kimliğini mutlaka gösterir. Bu dönüşüm kısa sürede de olabilir, yıllara da yayılabilir.
100 değer vermek çoğu zaman risklidir; çünkü herkes kendi değerini taşıyamaz. Kendi değerinin üstünde bir yaklaşımla karşılasan kişi, gölge yanını daha çabuk ortaya çıkarır. Burada önemli olan, beklentisiz bir değer sunabilmek, kendinden emin olm ak ve duyguyu taşıyabilmek. Aksi halde öfke ve kızgınlık kaçınılmaz olur. Oysa ilişkilerin en büyük kurtarıcısı, samimi bir nezaketten geçer. Nezaket, kişinin kendi değerini ve beklentisizliğini ortaya koyar. Karşı taraf kendi tanımını, bu aynada daha çabuk fark eder. Ve kaçar....
Kısacası: Her karşılaşmayı nezaketle karşılamak ve her durumda olgun kalabilmek mümkündür. İnsan, incinse bile kendi tavrını koruduğunda gerçek gücünü ve gerçekliğini bulur. Bütün sınavların özünde, kendimizi tanımak ve hayatı olgunlukla kucaklamak vardır.
Geriye dönüp baktığımda hiç birşeyden pişmanlığım yok. Bütün sınavların özünde, kendimizi tanımak ve hayatı olgunlukla kucaklamak vardır.
Sevgiler
Fethiye.
Yorumlar