Kayıtlar

Karabiga Gezdikce

Belkilerle dolu bir yazı yazmak istemiyorum. Doğduğum yer değil ancak benim büyüdüğüm yerdir Karabiga. Hepimizin doğduğu, büyüdüğü yer çok değerli şüphesiz. Çünkü emek vardır, anı vardır, özveri vardır, bir dönem yaşanmışdır; hem de bu çocukluk dönemi ise değeri başkadır. Benim çocuğulum Çanakkale-Karabiga’da geçdi. 78 kuşağı olmanın da verdiği sokak çocukluğunu doyasıya ve hakkıyla yaşadım. Bahçeli bir evimiz vardı. Her daim görebileceğim uçsuz bucaksız masmavi denizi kucakladım. Yüzmeyi sekiz bilemedin dokuz yaşımda öğrendim, bu diğer arkadaşlarıma göre geç sayılacak bir yaşdı. Karabiga bize kendi doğallığında bütün güzelliklerini sunuyordu. Deniz varsa yüzmeyi de öğreniyordun. Dağ tepe varsa koşmayı ve doğayı keşfetmeyi öğrenebiliyordun. Bir bahçeye sahip olmak sebze yetiştirmeni sağlayabiliyordu... Şuan baktığımda burası çok da büyük bir yerşelim yeri değil. Benim dönemim de 3000 kişilik bir kasabaydı. Her ne kadar İstanbul’da doğup da çocukluğumun bir dönemi İstanbul’da geçmiş ol...
Resim
Her yıl bir günde/bu günde olsa da; Annem adına birşeyler yazmak hem güzel/tarifsiz hem de etkilenmemeye çalışsam da acı verici... Annemi kaybedeli sekiz yıl oldu... Bu süreç içerisinde bende neler değişdi/gelişdi aslında bunları önemsiyorum... İçimdeki acı ilk günkü gibi, acılar zaman geçtikçe kayıp olmuş gibi görünse de, birşekilde iz bırakıyor, olaylara bakışında ya da tepkilerinde bu izler çekinmeden kendini gösteriyor... Bir şeyi/herhangi birşeyi kaybetmekle başlıyor telaş; maddi olanakları başka alternatiflerle yerine koyabiliyorsun ancak manevi olanakları birebir yerine koymak mümkün olmuyor... Ne kadar güçlü olsan da bir şekilde karşına çıkıyor. Benzer olaylar ile tazeleniyor anıların/sevdiklerin... Anıları hatırlamak/yaşamak da olgunlaştıyor düşüncelerini şüphesiz... Fotoğraf albümleri belki de bu nedenle varlığını sürdürüyor... Zaman zaman cesaretlenip de araladığın albüm sayfalarına bakıp da gördüklerin/yüzleştiklerin/ kendi kendine seslenişlerin hep sana dair izler taşıma...

Hey sen, nerdesin şuan? Yoksa sabit kalmış gövden gibi; yaşamın ve düşüncelerin de sabit mi? Yani değişmemiş hiçbirşey senin için; öyle mi?...

Resim
Kim bilir kaçgündür gövdem gezmese de düşüncelerim uzak diyarlarda... Daha yeni Yunanistan/Selanik’den döndüm. Hem de topu topu iki günde teptim Selanik yollarını... Pazar gecesi İstanbul’a ayak basıp da kafamı yastığa koymak, sonra parmakla sayılamayacak kadar az zaman dilimlerinde, gezdiğim yerlerin büyüsü ile uyudum; mışıl mışıl. Sonra uyandım, uyandım ve gerçek yaşamın güzelliğinde işime sarıldım. Hayatımı devam ettirebilmek adına çalıştığım, ancak herşeye rağmen işimi de sevdiğim, masamı da sevdiğim; gelsin çil çil paralar diyerek başladım bu hafta çalışmaya... Yunanistan ne güzel bir memleket. Ne güzel bir dil melodisi var bu ülkenin. İnsanlar efkarsız ve samimi tavırları ile şaşırıtıyorlar... Sonra Atamın evine gittim. Doğduğu evi ziyaret ettim... Bakındım her odasına ayrı ayrı, kapıyı aralayıp da gördüklerim tüylerimi diken diken etti... Atamı görmek, yaşadığı yeri görmek... Sonra dedimki kendi kendime; "Bu zamana kadar nerdeydin Fethiye!" Ömrünün yarısında keşf...

Anlatacak Hikayelerim Bitmedi Henüz...

Ben bir Pinokyo’yum belki de:) Belki de Alice Harikalar Diyarında”yım... Belki de Donkişot olmuşum savaşmaktayım... Voltran’ı oluşturabilecek kadar da güçlüyüm... Sonra “Judy ve Uzunbacak” karakterinde Judy olabilirim en sevimli ve sevecen halimle.... İstediğimde Pinokyo’yum, pembe yalanlarım var, tahtadan bir vücudum olsa dahi kalbim pamuk kadar yumuşak... Sonra Alice Harikalar Dünyası'nda eğlencelerim var, sınırsız heyecanlarımla keyfindeyim hayatın... Bir an yaşam eğlence demeden/çekinmeden Donkişot cesaretimle savaşabilirim, mücadelelerim sonsuzlaşır... Gücüme güç katacak dostlarım vardır, Voltran olup; sapasağlam kenetlenebilirim hayata... En önemlisi sevebilirim, Judy kadar gerçek olabilirim...

ATATÜRK'ÜM!!!

Hiç tanımadığın birini özlemek, Hiç tanımadan hayran kalmak, Hiç göz göze gelmeden bakışlarından çekinmek, Birini hiç tanımadan çok sevmek... Sonra yıllar geçse de aynı duyguların artarak devam etmesi. Özlemek, hayranlık, çekinmek, ve çok sevmek... Bu yıl, önceki yıl, çocukluğum... Her dönem yaşadıklarım bunlar hep. Her dönem 10 Kasım tarihi, anlamını daha da arttırmakda. Sadece bugünde de değil şüphesiz bu düşünceler, bir işe başlarken, bir karar alırken, kendimi tanıtırken, hayata bakışımla ve düşüncelerimle, mücadelelerimle, hırslarımla hep yaşamımda varlığını hissettiren Atatürk’üm; özlediğim!

Nerde Kalmıştık!

Resim

Güz Mevsimi

Mevsimleri yaşamak, Güz mevsiminin kucağındayız bu günlerde. Rengi güzel, sıcaklığı güzel... Yaz mevsiminden sonra bir silkelenme, kendine gelme hali yaratır insan ruhunda... Doğanın gücünü anlamak mevsimlerden geçiyor, mevsimleri sırasıyla yaşamak... Gerçi mevsimleri anlamak İstanbul’da pek mümkün olmasa da. Güz mevsiminde doğa başka güzel görünür, hissedilir... Güz mevsimi süprizdir, güz mevsimi ılık yağmurdur, gündüz rengi hafif loş ışıklı görünür... Bu mevsimde atlayıp vapura, yağmurun ve hafif soğuğun ısırdığı ellerini ısıtmak için bir çay ısmarla kendine vapurda boğaz manzarasına karşı. Sonra tranvaya binip Moda’ya yola almak. Moda’dan Topkapı Sarayı’na karşı kahvaltı keyfini yaşamak... kahvaltıdan sonra belki de yağmur çoğalır, göz gözü görmez, ancak doğa kendini bilir, gereğini bilir, güzelliği bundadır... Sen istersen başka yere koştur Güz mevsimini yaşamak için... Belki Eminönü’ne gidersin, oradan Sultanahmet’e merhaba demek üzere boğazın güzelliğini burada yaşarsın... Mevsi...