Büyük Ada'da bisiklet turu!

Plansız gezilere bayılırım!

18 nisan Cumartesi, baharı müjdeleyen bir hava hakim dışarıda. Bu havaya rağmen İnsanoğlu’un dışarı çıkmayıp da içeride kalması için çok geçerli bir nedeni olmalı herhalde. Benim de bugün için planım Anadolu Yakası’na geçmek. Havanın da güzel olması ile daha bir heves ile kendimi dışarı atıyorum. Saat 11:00 sıraları, metrobüs ile karşıya geçiyorum. Hakkaten şu Metrobüs olayı muhteşem rahat birşey. Zorlanmadan Altunizade’yim! Bugün www.gezdikce.com toplantımız var Ömer Kılıç ile...

Site açıldığından bu yana üye sayımız artmaya başladı ve talepler de bu doğrultuda artmaya başlayınca yeni menü eklemeleri yapmamız gerekti. Toplantı sonunda vardığımız ortak kanı; bu işler için bir sponsora ihtiyacımız olduğuydu... :)

Toplantı sonrasındaki planım sevgili Çiğdem Ersoy ile görüşmekti. Ancak Ömer’e gelen bir telefon herşeyi değiştirdi, öncesinden de tanıdığımız iki arkadaşımız Büyük Ada’ya gitmek istiyorlardı. Ani planlar insanı hep cezbeder ya, karar verme süresi de az olunca, “evet” dersiniz! Ben de Çiğdem ile olan planımı bir anda unutup, ki böyle şeyleri genelde yapmam! “Prensip” olarak bana uygun değil çünkü.

Maalesef durumu fark ettiğimde herşey için çok geç olmuştu. Ömer’in de desteği ile hem Ada’ya gitmeyi planlamış, Ada dönüşünde de Çiğdem’e uğrayacaktım. Bu fikir harika bir fikirdi. Tabi ki durumu Çiğdem’e anlatmış, sadece Ada’ya gitme konusunu es geçmiştim; eksik bilgiydi benimki...( Çiğdem’i davet etmek tabiki benim de düşündüğüm şey; ama kendisi biraz rahatsız ve evde istiratteydi)

Bostancı’da arkadaşlarımız ile buluşmuş, tekne ile Büyük Ada’ya gitmek üzere denize açılmıştık. İstanbul’u denizden izlemek başka bir güzel. Bostancı kıyılarından ayrılıp da Marmara Deniz’inde Adalar boyunca ilerleyip, Güneş ışıklarının tek tek denize motif gibi işlediği yakamozların görüntüsü ayrı bir güzellikteydi. Havanın güzelliği sayesinde bulunduğumuz noktadan nereye bakarsak bakalım pırıl pırıl bir manzara ile karşılaşıyorduk... Bu güzel doğa görüntüleri eşliğinde Büyük Ada’ya nasıl vardığımızı bile anlamadık.

İlk iş zaman kaybetmeden bisiklet kiralamak oluyordu. Biz de ilk gördüğümüz bisiklet kiralama dükkanına uğrayıp bisikletlerimizi alıyorduk. Şehir hayatının verdiği monotonluk nedeniyle ilk bisiklet sürüş denemem fiyasko ile sonuçlanıyordu. Ayakların sürekli pedalları kaçırıyor ve olduğum yerde hareket ediyordum. Kendimi toparladıktan sonra arkadaşlarıma yetişmiştim!

Bilenler bilirler Büyük Ada’dan bisiklet turu ile adayı turlamak isterseniz, ilk olarak dik bir yokuş çıkmanız gerekli, bu yokuş da beni baya zorlamıştı. Ama sonrasında kendinizi pedal çevirmeden aşağıya özgürce bıraktığınız bir yol var ki, işte bu sizin süpriz ödülünüz olacaktır. Tertemiz hava, güneş ışıkları, sessizlik ve sakinlik ile aslında Ada’ya gelmiş olmak fikrini kendi kendime onaylayıp mırıldanıyordum; iyi ki geldin be Fethiye! Her ne kadar Çiğdem’e bu konuda eksik bilgi vermiş olsam bile, Ada’nın güzelliği beni şeytana dost etmişti... ( kötü dost Fethiye!; ilerleyen saatlerde olacaklar bunun en büyük göstergesi...)

Vardığımız nokta Aya Yorgi Manastırı’na çıkmak üzere dik bir yokuştu... Bu yokuşu yürüyerek aşacaktık, bisikletlerimizi burada bırakıyorduk. Hala yorgun olan ben, ne zaman yukarı çıkacağımızı sesli sesli düşünerek dinlenecek bir yer arıyordum. Bir ara yol üzerinde bir bank buldum ve bu fısratı kaçırmamak adına banka oturu verdim. Kafamı sola doğru çevirdiğimde gördüğüm kişi beni şaşkına çevirmişti. Çiğdem’in kardeşi Zuhal’i görmüştüm! Zuhal öncesinde beni fark etmiş olacak ki, şaşırmadan yanıma oturuvermişti!
Fethiye; ablamla buluşacağını biliyordum.
Ben ne diyeceğini bilmez bir hal içinde, en sakin ses tonumla; yakalandım! dedim. Sonrasında gülüşmelere ile hep birlikte Aya Yorgi Manastırına çıkıyorduk.

Yukarı çıkıp da gördüğümüz manzara gerçekten görülmeye değerdi. Burası Ada'nın en yüksek tepesi ve 360 derece bir manzaraya sahip burası. aynı zamanda açık havada yemek yiyeceğiniz bir yere sahip. Birkaç tahta masa ve sandaliye ile herşey çok doğal. Sucuk ızgara sevenler için de vageçilmez olabilir. Yemek çeşidi olarak, çeşitli sebze kızartması, patates tava ve tadını unutamayacağınız mevsim yeşilliklerinden salata alternatif olacaktır. Bu manzaraya karşı alkol var mı derseniz; evet bira yudumlayabilirsiniz! Fiyatlar ortalamadır...

Bizim bu noktaya gelip de yemek yemeden ayrılmamız imkansızdı. En büyük neden de bendim buna. Sabah kahvaltısı ile saat akşam üzeri 17:00 sularında gözüm dönmüş halde en güzel manzarası olan bir masaya oturuyordum. Siparşim patlıcan kızartması, yanına yopurt, patates tava ve salataydı. Diğer arkadaşlarım sucuk ızgara sipariş etmişlerdi. Bu arada servisi kendiniz yapıyorsunuz! Et yemediğim için çok az arkadaşlarımın sucuklarından tatmıştım. Havadan mıdır, nedendir bilinmez yemeklerden eser kalmamıştı...

Bu kadar güzel yemek ve bu kadar güzel manzaraya karşı koymak imkansızdı ama kalkmamız gerekliydi. Yokuş aşağıya inerken sohbet bir anda kendini siyasete bıraktı ve bu da koyu bir tartışma yarttı, iyi de oldu zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Bisikletlerimize kavuşuyorduk ve en keyifli an gelmişti, Büyük Ada'nın eşsiz güzelliğine doğru kendimizi bırakacaktık, yokuş aşağı kendimizi bırakacaktık!

Ama ne oldu ise bir anda Sevgili Ömer'in bisikletinden garip sesler gelmeye başladı, anladık ki pedali kırılmıştı ve bisiklet gitmiyordu. Ve gidelecek çok yol vardı.En mantıklı şey Ömer'i orada bırakmaktı, çünkü Ada'nın keyfini çıkartmak daha önemliydi, demedik ve Ömer ile birlikte uzun bir bisiklet yürüyüş yolculuğuna çıktık. Bu sayede zaman aldı başını gitti, toplamda 35 dakika sürecek bisiklet gezimiz bir an da 2 saat olarak karşımıza çıkıyordu. Bu olay sonucunda akla gelen şey " Allah'ın sopası yok" sözü oluyordu. Ben de aynı düşüncedeyim...

Neyseki geç de olsa yaklaşık 20:30 gibi Ada merkezine varıyorduk, bisikletleri teslim ediyorduk ama satış yapan görevliye de bisikletleri kontrol etmesi gerektiğini belirtiyorduk, bu arada bisikleti tamir ettirdik ve ücretini de ödemiştik. Bu Ada gezisi bize iki şekilde de pahalıya patlamış oluyordu.

Riske etmamak adına sahilde yemek yemiyor ve gelen ilk tekne ile Ada'dan ayrılıyorduk. Teknede konu değişmiyor ve kendimiz ile dalga geçiyorduk.
Anlaşılacağı üzere ben Çiğdem ile buluşamamıştım. Çiğdem'İ aradığımda da ilk cümlesi" Ada nasıldı oldu" ve bilmiyorduki İstanbul'a henüz yeni gelmiştim!

Güzel bir gündü, tüm olumsuzluklara rağmen keyifli bir gündü.
Ada çok güzel ve temiz, evleri ve evlerin bahçeleri büyüleyici. Burada yaşam sanırım daha başka ilerliyordur. Öncelikle küçük bir yer olması nedeniyle insanlar birbirlerini tanıyorlar ve ilişkiler hem çok samimi ilerliyor hem de kısıtlayıcı bir yaşam olabiliyor düşüncesindeyim.
Eğer birgününüzü ayıracak bir vaktiniz var ise, yaz aylarında çok da kalabalık olmadan Ada'ları ziyaret edin ve bisiklet sürüş keyfini eşsiz mavi renkteki deniz ile çıkartın. Temiz hava ve etrafdaki ağaçların güzelliğinde güzel bir gün geçirin...

Yorumlar

citlembik dedi ki…
Çok ayıp. Demek hiç prensibin değil böyle hızlı program değiştirmek. Kaba tabiriyle ötekini ekmek. Ama canım yani bende hasta ziyaret etmektense ada turunu tercih ederdim. Boşversene ... Ama ben de Allahın sevgili kulu olmalıyım ki kardeşime toslamışsın. :)
Şaka bi yana biz buna öyle demeyelim de gezdikce ruhun ağır bastı diyelim. Her zaman oldugu gibi...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Etekleri Zil Çalmak

Prensip sahibi olabilmek

Özgün Olmak