Acının Ardındaki Sessizlik: Direnişi Bırakmak
Acı, insana en çok öğreten ama bir o kadar da kaçınılan bir deneyimdir. Onu istememek kadar doğal bir şey yoktur. Kim durduk yere acı çekmek ister ki? Ancak bazı acılar, biz onları ne kadar uzaklaştırmaya çalışsak da hayatın kapısından içeri girer. İşte tam da bu noktada, Eckhart Tolle’nin sözleri devreye giriyor.
“Hiçbir şey acı çekmeyi istememekten daha normal olamaz. Ama yine de, eğer o istememeyi bırakabilir ve acının orada olmasına izin verebilirseniz, acıdan içsel olarak ayrılır ve sizinle acı arasında bulunan bir alanı fark edebilirsiniz. Bu, bilinçli olarak acı çekmek anlamına gelir. Bu, sizin çarmıha gerilişinizdir.” Eckhart Tolle
Bu söz, ilk bakışta karanlık bir teslimiyet gibi görünebilir. Ama derinlemesine düşünüldüğünde, acının kaçınılmaz doğasını inkâr etmek yerine, onunla barışmanın bir yolunu tarif eder.
Çoğumuz acıyı reddederiz. Yok sayarız, bastırırız, üstünü örteriz. Çünkü acı, kontrol edemediğimiz bir alanı temsil eder. Ve kontrol kaybı, egonun en büyük korkularından biridir. Ancak Tolle’nin işaret ettiği şey, bu korkunun ötesine geçmekle ilgilidir. Acının orada olmasına izin vermek; yani onunla savaşmayı bırakmak.
Bu noktada fark edilecek olan şey, “acı ile kendin” arasında doğan boşluktur. Bu boşluk, bilinçli farkındalığın doğduğu yerdir. Ve tam burada kişi, artık acının içinde kaybolmaz. Acı hâlâ oradadır, ama o artık sizi yönetmez. Siz ona tanıklık eden olursunuz.
Acıdan kaçmak içgüdüseldir, ancak onunla kalabilmek bilinçli bir seçimdir. Tolle’nin işaret ettiği alan; içsel direnişin bittiği, gözlemleyen benliğin devreye girdiği yerdir. Bu alan, dönüşümün başladığı noktadır. Çünkü kişi artık “acı çeken” olmaktan çıkar, “acıyı gören” olur.
Ve belki de en çok bu anlarda sessizlik, acıdan daha derin konuşur.
Yorumlar