Yaranı Tanı ve Şifanı Taşı
İyi bayramlar dilerim; tüm bayramlarınız içinizdeki huzur ile anlam kazansın. Sevgiyi beklentisiz ve olduğu gibi sunun. Aynı şekilde yaralarınıza sevgi sıcaklığında yaklaşın.
Hayat bazen öyle bir yerinden dokunur ki insana, hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Sanki görünmez bir yerinden kesilir içimiz, ve o kesik zamanla unutulur gibi olur. Ama unutulmaz. Çünkü bir şey olur, bir söz, bir bakış, bir an… ve o eski kesik yeniden sızlar. İnsan böyle böyle fark eder: Yaraları geçmiyor, sadece yer değiştiriyor. Ama o yara, sanıldığı gibi sadece bir kırık değil. Bazen en derin kırgınlıklarımız, en büyük farkındalığımızın eşiği olur. Bizi yüzeye değil, derine çağırır. Kendimize. İçimize. Belki de yıllarca kaçtığımız, görmezden geldiğimiz yanlarımıza. İşte tam da orada başlar dönüşüm.
Çünkü her yara bir davettir. Sustuklarına bakma çağrısıdır. Ve bu çağrıya kulak verirsen, kendine başka bir gözle bakmaya başlarsın. O zaman anlarsın: Bu acı boşuna değilmiş. İçinden geçmek gerekiyormuş. Başkasına değil, kendine rastlamak için.
İnsan, içinden geçtiği her fırtınadan bir parça iz taşır. Ama o iz, sanıldığı gibi bir zayıflık değil. Aksine; başkalarının acılarına gözünü kırpmadan bakabilmenin sebebidir. Birinin düştüğü yeri anlayabilmenin, bir söze ihtiyaç duymadan sadece “orada olabilmenin” kaynağıdır.
Belki de bu yüzden bazı insanlar yanındayken huzurludur, bazılarıyla sadece sessizlik bile iyileştiricidir. Çünkü onların suskunluğunda bile şefkat vardır. Yargı yoktur. Telaş yoktur. Aceleyle çözmeye çalışma hâli yoktur. Çünkü bilirler… Bazen sadece kalmak gerekir. Birlikte susmak. Yan yana durmak. Yarayı dürtmeden, sadece farkında olmak.
Ve şunu da hatırlamak gerekir: Şifa, her zaman büyük laflarda, büyük davranışlarda saklı değildir. Bazen “ben de oradan geçtim” demek bile fazladır. Bazen sadece bir gülümseme yeter. Bir dokunuş. Ya da sadece orada olmak. Bu yüzden, kendi yarasına bakabilmiş biri, başkasının yükünü taşımaya kalkmaz; ama onunla birlikte yürümeyi teklif eder. Yargılamadan, yön göstermeden, sadece eşlik ederek.
İyileştirmek bir meziyet değildir. Kimse üstün olduğu için iyileştirici olmaz. Bilakis; yarasının ne kadar derin olduğunu görmüş ve o yaradan utanmamayı öğrenmiş olan iyileştirir. Çünkü bilir ki; yara bir kusur değil, bir köprü olabilir. İnsanı insana bağlayan görünmez bir köprü.
Eğer şu an içinde bir yara taşıyorsan, onu saklama. Bastırma. Onunla otur. Onu dinle. Belki ilk başta sadece sızlar. Ama zamanla sana bir şey anlatmaya başlar. Kim olduğunu, nereye dönmen gerektiğini, neleri artık taşıyamayacağını söyler. Ve sonunda fark edersin: Bu yara seni eksiltmemiş. Aksine, daha derin, daha gerçek birine dönüştürmüş.
İşte bu yüzden, yaranı taşı. Onu gizlemek zorunda değilsin. Yara utanç değil. Yara, senin hikâyendir. Ve her hikâyenin içinde bir başkasına ilham olacak bir şey saklıdır.
Sen, yalnızca kendi yaranı iyileştirmiyorsun. Aynı yoldan geçecek birilerine de umut bırakıyorsun.
Sevgiler...
Yorumlar